Nasıl atlattığımızı bir türlü anlayamadığımız olaylar, dönemler, günler olur. Ben geriye dönüp baktığımda hala inanamadığım birçok olay görüyorum; düşünürken garip bir stres, karın ağrısı, bir açıdan şaşkınlık ve gurur hissediyorum. Hatta bu kendimizin bile inanmadığı olaylar, önümüzde stresli ve korkunç görünen bir iş varken “Onu atlattıysam bunu da atlatırım.” dememizi sağlayan “o” şeyler oluyor ve bir bakıma itici bir güç olabiliyor.

Nasıl yaptığımı, nasıl atlattığımı bilmediğim ve içinden geçip çıktıktan sonra hala anlayamadığım olaylar arasında üniversiteye yerleştiğim sene, üniversiteyi okuduğum 4 sene, vize almaya çalışırken 5 otobüs yolculuğu yaptığım gün, yurt dışında tek başıma geçinmeye çalıştığım sene gibi dönemler var. Bu kadar uzun periyotlar olmak zorunda da değil, örneğin çok ağır eşyaları bir yerden bir yere taşımak zorunda kaldığınızda onu taşırsınız, fakat üzerinden birkaç saat geçip dinlendiğinizde o ağırlığı o kadar mesafe boyunca nasıl taşıdığınızı düşünüp hala şaşırabilirsiniz. Regl sancısı da olabilir, ağrılar geçip gittiğinde nasıl dayandığımızı merak edebiliriz.

Geçen seneye, Kasımın son haftasına dönüyorum günlerdir.

Kasımın son günleri ve Aralık ayının ilk haftaları hakkında aynı şeyleri düşünüyorum ve sanırım ne kadar yoğun bir hayatım olursa olsun, ben özellikle o birkaç haftayı nasıl atlattığımı bir türlü anlayamayacağım. O dönem birçok şey oldu, bu şeyleri sosyal medyada da çok paylaştım, fakat biz bunun üzerine hiç konuşmadık. Bu yazıyı yazmak için güzel bir kahve hazırladım şimdi; çünkü bloğum ilk kez bir paket aldı, ya da bir blog yazarı olarak ben ilk kez bir paket aldım. Endorfia, bana filtre kahvelerini tatmam için çok tatlı bir paket gönderdi ve ben de normalde french press ile yaptığım kahveyi bu sefer hakkını vererek tatmak için bir filtre kahve makinası edindim. Sonuç olarak, normalde içtiğimden farklı ve açık ara daha güzel bir kahvenin verdiği enerji ve motivasyon ile yine upuzun bir yazı yazacağım. Hem şimdi kulağa daha çok “blogger” geliyorumdur. 🙂 Hep beraber o haftaya dönelim mi?

13 Kasım 2019’da vize sınavlarım bitti ve kendimi ödüllendirmek için Ankara’ya doğru yola çıktım. Ankara’ya en son İspanya vizesi almak için 2018’de gitmiştim, o yüzden bu sefer büyük bir özlemle gidiyordum. Ankara havasını, arkadaşlarımı, ODTÜ’yü çok özlemiştim. Arkadaşlarımla birlikte Company’nin yeni müzikaline, “Charlie’nin Çikolata Fabrikası”na bilet almıştık. Ankara’da bir gece geçirdikten sonra 1 haftalık ara tatil (aslında böyle bir tatil yok) için Mardin’e döndüm. Vizeler bittiği için kafam biraz rahatlamıştı fakat bir önceki yazımda söz ettiğim toksik araştırma projem devam ettiği için ağlayarak MATLAB’de kod yazmaya ve her Cuma danışmanımla toplantı yapmaya devam ediyordum.

Tam o dönem, 22 Kasım-7 Aralık tarihleri arasında Umut Hoca’nın Türkiye’de konferans programı vardı. Neredeyse her hafta 5-6 yerde konferans veriyordu. Bu aralıkta bir yerde Umut Hoca ile denk gelmemiz gerekiyordu yoksa ben onu görmeden Amerika’ya dönecekti. Ben ise 30 Kasım’da gerçekleşecek olan ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı’nda toksik araştırma projemin poster sunumunu yapmak üzere kabul almıştım. Akademik hayatımın ilk posterini büyük bir heyecanla ve motivasyonla hazırlıyordum, danışmanım aşırı acımasız feedbackler veriyordu, ben tekrar hazırlıyordum, tekrar feedback, tekrar poster… derken çok verimli ve öğretici bir poster hazırlama deneyimim oluyordu.

Bir diğer yandan tam da o dönemde KizCode ekibine katıldım ve bir sonraki workshop’ta eğitmen olarak yer alacağımı öğrendim. KizCode ile bir faaliyet planı hazırlarken 11 Aralık için Abdullah Gül Üniversitesi’nde bir panel daveti alıp kabul ettim. Bu ikisine de hazırlanmak için iyi bir ara hafta oldu diyordum ki, Umut Hoca bana “Bir konferans vermek için boş günüm var, Mardin yapalım mı?” dedi.

Mardin’de değil de Diyarbakır’da yapmanın daha iyi olabileceğini düşünüyordum en başta, çünkü Mardin’de bu organizasyon ile ilgilenebilecek tanıdığım bir topluluk yoktu ve ben tek başıma yapamazdım. Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi’nden öğrenci toplulukları ile işbirliği yaparak konferansı yapabileceğimizi çünkü deneyimli olduklarını, ayrıca daha fazla öğrenci kesimine ulaşılabileceğini düşündüm. Bir aradaşımın aracılığı ile TOBB Diyarbakır Genç Girişimciler Kurulu ile tanıştım ve organizasyonu yapabileceklerini söylediler. Harika bir haberdi, benim tek yapmam gereken duyuru, tanıtım, medya, Umut Hoca’nın sunumu gibi diğer detaylar ile ilgilenmek olacaktı. Salon, konaklama ve organizasyon ekibi ile onlar ilgilenecekti. Bu şekilde 3 Aralık için Umut Hoca’nın programına Diyarbakır konferansı eklendi. Ben de kendisini bu sayede Diyarbakır’da görebilecektim.

Tarih 24 Kasım

Diyarbakır konferansı ekibi hazırlanıyor, ben posterime son halini vermeye çalışıyorum, Ankara’da kalacak yer arıyorum, panel için konuşma ve sunum hazırlıyorum ve bir yandan da Yıldız Yolu projesi için okullarla ve Türk bilim kadınları ile iletişime geçerek içerik topluyor ve düzenliyorum. O gün Umut Hoca ile 7 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleşecek Havacılık ve Uzay Psikolojisi kongresinde yapacağı konuşma üzerine çalışıyor ve sohbet ediyorduk. Konuşma esnasında “Şu kısımda şunlardan da söz edebilirsiniz…” derken bana “Neden sen söz etmiyorsun?” dedi ve kongredeki konuşmasında benim de yer almamı önerdi. Her şey çok üst üste geliyor gibi hissettim, evet ama her şeyden öte, Umut Hoca ile birlikte aynı sahnede bilimsel bir konuşma yapmak benim için yıllarca hayali kurulan ve beklenen o günün gelmesi gibi bir şeydi! Seve seve yapabileceğimi söyledim. O gün, sonraki bir hafta için sabaha karşı 4 ve 6 saatleri arasındaki programıma uyumak yerine kongre için makale taraması ekledim. Stresim hafiften yükseliş gösteriyordu.

26 Kasım

Diyarbakır afişleri tamamlanmış, duyurular ve kayıtlar başlamıştı. Astrobiyoloji konferansında poster sunacağım için ciddi, akademik bir kombin yapmakla meşguldüm, tek eksik buymuş gibi, çünkü daha poster hazır değildi. Bu posterin basımının ne kadar vakit alacağını bile bilmeden, basım işini otobüse binmeden önceki son saate bırakmıştım.

28 Kasım

28 Kasım’da Umut Hoca’nın programında bir gün daha boşaldı, 6 Aralık Giresun konferansı iptal oldu. Bana bir haftada Mardin’i organize edebilir misin gelsem?” dedi. O an başımdan kaynar sular döküldü. 🙂 Benim aslında 1 hafta sürem yoktu. İki gün sonra Ankara’ya, konferansa gidecektim, oradan Diyarbakır’a dönecektim, hemen onun 3 gün sonrası için bir konferans organize etmem gerekecekti. 7 Aralık’ta ise İstanbul’da kongrede konuşma yapacaktık ve konuşmamız hazır bile değildi. 28 Kasım gecesi mutfağın en soğuk köşesinde konferans için organizasyon planı çizerken bağışıklık sistemimin strese karşı yenilmesiyle hasta olmuştum. 🙂

29 Kasım

Sabahın erken saatlerinde posterime hala danışmanımdan revize geliyordu, saat 12’de Ankara’ya otobüsüm vardı. Saat farkından ötürü zaten vakit kaybediyordum, en sonunda otobüsü kaçırmamak için abimle matbaaya gidip posterin son halini çıkardık ve ben oradan direkt otobüse atlayıp Ankara’ya doğru yola çıktım. Tahmin edin ne oldu, ben otobüsteyken danışmanım very important point” dediği çok kilit bir düzeltme yaptı. Fakat ben posteri almıştım ve 16 saatlik bir yola çıkmıştım. Kulaklığımı da unuttuğum için yol boyunca tatsız sesler dinleyerek biraz olsun sakinleşmek için Theo’ya Mektuplar‘ı okuyordum.

Yolda geçirdiğim gece ne yapacağımı bilememenin verdiği hisle çok kez boğazım düğümleniyordu, fakat o an, yaptığım her şeyin bir ay öncesine kadar bile hep hayalini kurduğum şeyler olduğunu hatırladım. Umut Hoca’nın Mardin’e gelip konferans vermesini 4 yıldır hayal ediyordum ve bir gecede pat diye geleceğim demişti. Bir yandan sevdalısı olduğum yere, sevdalısı olduğum işi yapmak için gidiyordum. Hocamla birlikte bir kongrede sunum yapacaktım. Bana yanında yer verecekti. O an tamamen yorgunluk ve duygusallığıma yenilerek normalde yazmadığım tarzda bir tweet atmıştım ve şebekem çok da iyi olmadığı için tweete gelen aşırı güzel yanıtları gece yarısı görmüştüm, motivasyonum aniden katlanmıştı.

30 Kasım

Sabah ODTÜ’ye vardığımda arkadaşım Mina ve Arda ile buluşup Çatı’da özlediğimiz kahvaltıyı ettiğimizde tweet’imi 11.000’den fazla

görselde ben ve yanımda ayaklı bir tahtaya yapıştırılmış postesrim var. ben sola dönmüşüm ve bir yere bakıyorum.

ODTÜ Astrobiyoloji, Kasım 2019, Ankara

insan beğenmiş, medya ajansları ve gazeteler bana mail ve DM atmaya başlamıştı. Beni arka arkaya ünlüler, siyasetçiler takip ediyordu? Hala o ütopik günü idrak etmeye çalışıyorum.

Konferans çok güzel geçti, sunum yapan tek lisans öğrencisi bendim ve bence bu bayağı büyük bir avantajdı. Araştırma konumun ilginç olduğunu hissettiğim için anlatırken kendime güveniyordum, tek kaygım, danışmanımın yaptığı ve uygulayamadığım son düzeltmeyi birilerinin fark etmesiydi, fakat kimse fark etmedi. Sözlü olarak ekliyordum önemli o eksiği. Tereza Varnalı’yı canlı canlı dinlediğim için de çok iyi hissediyordum. Konferans biter bitmez kampüsteki birkaç arkadaşımı da görüp, Arda Mavi ve bir grup ortak arkadaşımız ile yemek yedikten ve ortak doğum günümüzü erkenden kutladıktan sonra direkt otogara döndüm. Ankara’ya sabah 6’da varmıştım ve akşam geri dönüyordum, yani beynim otobüste vakit geçirmekten pudinge dönmüştü.

Tweet’in ardından gelen mesajlar ve aramalara değinmiyorum bile, ne yapacağımı bilmediğim bir konu daha çıkmıştı. İnsanlar çok mutlu olduğum bir şeyi içten bir şekilde paylaştığım için genelde güzel şeyler yazıyor ve tebrik edip şans diliyorlardı ama bazı insanlar “E bu çok da büyük bir şey değil?” gibi tepkiler veriyordu, sanki siz bunun yüceltilmesini talep etmişsiniz gibi. Twitter’da bunu paylaştığım için yine de pişman değildim çünkü beni takip eden insanlar biliyordu ki, yıllar önce Umut Hoca’yı Twitter’da tanıdım, birçok işi orada yaptım ve birçok yeni arkadaş edinip idol olarak gördüğüm bilim insanlarıyla orada sohbet etme şansı buldum. Orası benim akademik milestones anı defterim gibiydi.

1 Aralık

Sabah Mardin’e varıp organizasyonu hazırlamaya devam ettim. Ablam bu konuda çok yardımcı oldu, eğer o olmasaydı ne rektörle, ne vali ile iletişim kuramazdım. Onun sayesinde Mardin konferansının ev sahipliğini belediye ve Artuklu Üniversitesi rektörlüğü üstlendi. Döndüğüm sabah afişler bile hazırdı ve afişleri de alıp Vali ile görüşmeye gittim. Rektörlüğün etkinliğimiz için bir salonun verebileceğini öğrendik, salon 1000 kişilikti. Karmakarışık duygular içerisindeydim, eğer yeterli vaktim ve enerjim olsa binlerce insanı bu konferansa getirebilirdim ama bu kadar kısıtlı süre ve Mardin içi network ile 1000 kişilik salonu bile doldurabileceğimizden şüphe duydum. Eğer öyle olursa birçok açıdan çok kötü olurdu.

İşin kötü tarafı, salon bize 6 Aralık Cuma günü sabahı saat 10:00 için verilmişti. Bütün öğrenciler okulda, bütün yetişkinler çalışıyor olacaktı. Salonun dolması gerçekten imkansız gelmeye başladı. O zamanlar en yakın arkadaşım olan kişi bana bunun imkansız olduğunu ve hiç girişmemem gerektiğini söylüyordu. Neyse ki artık hayatımda değil. 🙂

2 Aralık

Mardin Milli Eğitim Müdürlüğü ile etkinlik saatinde öğrencilerin yoklamadan muaf olmaları için görüştük. Valilik onayı da gerektiği için bu iş biraz uzadı fakat gün sonunda onayı aldık! Tüm okulların, ilçeler ve köyler de dahil olmak üzere, müdürlerine resmi yazı gitti ve mümkünse öğrencilerin 1 refakatçi öğretmen ile ulaşımların da sağlanması istendi. O an büyük bir şey yaptığımızı hissetmeye başladım.

3 Aralık’taki Diyarbakır konferansına gittikten sonra hemen ertesi sabah Mardin’e dönüp okulları gezip, öğrencileri bu olaydan haberdar etmem gerekiyordu. Bu noktada Mardin Fen Lisesi öğrencisi arkadaşım Markus ve Mirhan’ın çok yardımı oldu çünkü tüm okulu çoktan ayaklandırmışlardı. Bu arada Tweetimin yürümesinden ötürü bana ropörtaj için yazan tüm basın çalışanlarını Diyarbakır ve Mardin konferanslarına davet ediyordum.

3 Aralık

Diyarbakır konferansı tek kelimeyle harika bir şekilde organize edilmişti. Diyarbakır’da organizasyon ekibi sayesinde harika insanlar tanıdım ve hepsi ile hala görüşüyorum. Teşekkürler Betül!

Görselde karanlık ve hafif sarı ışığı olan bir mekanda umut hoca ile yan yana oturuyoruz ve ben başımı onun omuzuna koymşum. gözlerim kapalı, umut hoca ise kameraya bakıyor.

Diyarbakır, Aralık 2019

Umut Hoca’yı orada ilk gördüğümde koşarak sarıldım ve stresimin yarısı eriyip gitti. Salon 800 kişilikti ve iki katı kadar insan gelmiş, birçok insan salonun dışından dinliyordu. O gün orada, uzun zamandır gördüğüm en etkileyici fotoğraf karesi yakalandı. Öğrenciler sahnede oturmuş, notlar alarak Umut Hoca’yı çok dikkatlı bir şekilde dinliyordu. (O fotoğrafa buradan bakabilirsiniz.) Konferans bitince Diyarbakır’ı gezdik, halay çektik ve akşam sürpriz bir şekilde -aslında ertesi gün olan- doğum günüm kutlandı. Kendimi çok huzurlu ve mutlu hissediyordum. Kutlama kalbimi yumuşacık yapmıştı, başımı Umut Hoca’nın omuzuna koyup dinlendim.

4 Aralık

Sabahı erkenden Mardin’e döndüm, Umut Hoca ile sabah vedalaşamadık ama 5 Aralık akşamı Batman’dan Mardin’e gelecekti. 4 Aralık doğum günümdü ve tüm günü milli eğitim, valilik, belediye arasında gezerek geçirdim ve gün sonunda 2 pide ekmek alarak eve döndüm.

5 Aralık

5 Aralık’ta okulları gezmeye başladım, gittiğim her okulda öğrenciler -Tweet’ten ötürü- olaydan haberdardı ve benim de gitmemle birlikte konferansa katılmak için motive olmuşlardı. Okulların müdürleri ile görüşerek öğrencilere kontenjan, ulaşım ve yoklama konusunda maksimum rahatlığı sağladığımızdan emin oldum. Mardin Fen Lisesi’nde kısa bir seminer bile verdim, ana konserlerden önce çıkan az ünlü müzik grupları gibi. 5 Aralık akşamı organizasyon planımıza son halini verdim. Umut Hoca’yı gezdireceğimiz tüm yerler, saat kaçta yemek yiyip kaçta kahve içeceğimiz bile belliydi. Hangi okuldan kaç öğrenci geleceği, nereye oturacağı, protokol, ulaşımlar, konaklama… Her şey hazırdı.

Protokol demişken, Tweet çok yürüyünce Nabi Avcı bana uzun bir aradan sonra güzel bir mesaj yazdı. Ben de fırsat bu fırsat kendisini konferansa davet ettim. Gelemeyeceğini, İstanbul’da bir etkinlikte olacağını söyledi. Gelmesini istiyordum çünkü onun bu konferansta yer alması geçmişteki anımızdan dolayı çok anlamlı olurdu. Hem o gelirse protokolde Mardin’deki tüm yöneticiler olur, yaptığımız iş daha fazla ciddiye alınarak hak ettiği kıymeti görür diye düşünüyordum. Yine de belki gelebilir diye bilgileri kendisine ilettim.

Mardin’in her yerinde led panolarda konferans afişi gösteriliyordu! (Bu da ablam sayesinde oldu.) Geriye kalan tek şey akşam Umut Hoca ve menajerini otele yerleştirmek, ertesi sabah her şeyin yolunda gitmesini ummak ve katılımcı sayısının yüksek olması için dua etmekti. Ayrıca Mardin konferansı biter bitmez Umut Hoca ile birlikte aynı uçakla direkt İstanbul’a geçecektik çünkü ertesi gün kongrede konuşacaktık. Akşamın geç saatlerinde Umut Hoca Mardin’e geldi ve yorgunluktan ötürü direkt otele geçip uyudu. Ben o geceyi tüm bunları düşünerek geçirdim, derken o esnada Umut Hoca’nın menajeri Ebru Hanım, Nabi Avcı’nın Vali ile iletişime geçtiğini ve gelme ihtimali olduğunu haber verdi. Yani sabah uyandığımda, Nabi Avcı da bu konferans için Mardin’e gelebilirdi. Ya katılım düşük olsaydı?

Günlerden 6 Aralık,

Sabah erkenden uyanıp giyinip süslenerek ailecek Valilik makamına gitmeye hazırlandık. Umut Hoca da oraya gelecekti çünkü Vali Bey konferanstan önce görüşmek istemişti. Makamdan çıkıp hep birlikte üniversiteye geçtik, salonda ne olduğu, hazırlıkların ne aşamada olduğu hakkında bir fikrim yoktu, üniversiteden tanıdığım sadece 2 kişi vardı ve onlara sabah erkenden salona gidip bana oradan haber vermelerini istemiştim. O kadar şanslıydım ki o 2 kişi üniversitenin en kalabalık ve aktif topluluklarının üyeleriydi; Deniz ve Hüseyin. Onlar da hem kendileri hem de topluluk üyeleriyle o gün salon içi ve dışı süreçleri yürüttüler.

Biz üniversiteye girer girmez, kalabalığı gördüm, o kalabalığın içerisinde insanlara yol ve yer göstermeye çalışan insanları gördüm, “Salon doldu, diğer salonu hazırlamamız gerekiyor.” diyen üniversite görevlilerini gördüm, o an midemdeki kelebekler etrafımı tamamen sarmış gibiydi. Umut Hoca hazırlanırken salona girip okul müdürlerini ve rekafatçi öğretmenleri kontrol ettim ve ayakta kalan kimse kalmadığından emin olmak istedim. Önce ilk salonun sahnesini ve ara merdivenlerini doldurduk. Ardından ikinci salonun açıldığını ve oranın da dolduğunu duydum. Aramızda iş bölümü yaptık ve bir kısım salon görevlisi ikinci salon ile ilgilenmeye başladı. Konferans ikinci salonda canlı yayınla eş zamanlı olarak gösterilecekti. Ağlamak istiyordum mutluluktan.

Nabi Avcı gerçekten geldi.

Kendisini kapıda karşılamamız için çağırıldık. Ailem, Umut Hoca, Rektör ve Vali ile karşıladık. Ardından konferans salonuna geçtik. Açılış konuşmasını ben yapacaktım. Tir tir titriyordum. Konuşmamdaki ilk cümle şuydu; “Doğduğum ve yaşadığım şehirle gurur duyuyorum!”

Konferans hayal edebileceğimden binlerce kat daha güzel geçti, cok fazla katılımcı vardı ve bir buçuk saat boyunca kimse ayrılmadı, herkes notlar alıyordu, protokoldeki insanlar bile defterlerini çıkarmıştı. Öğrenciler çok eğleniyor, sorulara yanıt vermek için yarışıyordu. Konuşma bitince soru-cevap kısmında bir kişi ikinci salondan gelen soruları da topladı, çıkışta herkes fotoğraf çekinmek istedi ve bu kısım 40 dakika kadar sürdü. İnanılmaz bir ilgi vardı. Aşağı yukarı, 2500-2800 arasında katılımcının konferansa geldiğini öğrendik. Verimli geçtiğini hissedebiliyor, gözlerimle görebiliyordum. Ortaokul, lise öğrencilerinin heyecanı, yetişkinlerin ufkunun genişlediğini söylemeleri, harika çıktılardı.

Görselde iki adet fotoğraf alt alta duruyor. Üsttekinde konferansın gerçekleştiği ana salon var. Alttakinde ise ikinci salon. İkisi de sahnelere kadar dolu.

Üst görsel: Ana Salon.
Alt görsel: Canlı yayının yapıldığı ikinci salon. Aralık 2019, Mardin

Çıkışta yemek yemeye gittik ve Mardin’i hızlıca gezdik. Markus bize ailesinin de yakınında yaşadığı manastırı ve babasının sorumlu olduğu kiliseyi gezdirdi. Günlerdir uyumuyordum fakat çok mutluydum. Umut Hoca resmen Mardin’deydi ve ailemle birlikte vakit geçiriyorduk.

6 Aralık Akşamı

Vali’nin daveti ile gençlik merkezi’ni ziyaret edip orada da öğrencilerle buluştuk. Ardından hızlıca eve gidip annemin benim için hazırladığı ufak valizi de kapıp, İstanbul uçağına yetişmek üzere yola çıktık. Çok büyük bir organizasyonu geride bırakmıştık ve şimdi önümüzde bir başka büyük organizasyon vardı ve bu sefer dinleyici kitlemiz konuşacağımız konu hakkında eğitimli kişiler olduğu için dinleyicinin ilgisini çekecek ve tatmin edecek bir konuşma hazırlamaya çalışıyordum. Uçağa bindikten sonra Umut Hoca ile birlikte sunumu hazırlamaya başladık, yanımızda bir yolcu daha oturuyordu ve konuşmalarımızı duyunca bize “Ben sizi biliyorum sanırım, konferansınız vardı, Twitter’da gördüm.” dedi. Kendisi de eczacıymış, bu sayede sunumu hazırlarken yaptığımız beyin fırtınasında bize katıldı ve Mars’ta yaşamanın insan biyolojisine olabilecek etkilerini 1,5 saat boyunca tartıştık. Harika bir yolculuktu.

6 Aralık Gecesi

İstanbul’a ulaştığımızda direkt otele geçtik, zaten hiç uyuyamayacağımız için çalışma alanına geçip direkt sunumun genel hatlarını çıkarmaya başladık. Fakat ben hala ne anlatacağımı bilmiyordum ve uykusuzluktan dolayı kafam neredeyse hiç çalışmıyordu. Günlerdir neredeyse hiç uyumamıştım, sürekli kahve içip yüzümü yıkıyordum. Umut Hoca ise kendi sunumu hazır olduğu için yanımda HaberTürk’teki geçmiş bir yayınını izliyordu. Sabaha karşı saat 4’te. Şaka değil gerçek.

7 Aralık

Sabah Umut Hoca bir TV yayını için erkenden çıktı. Ben ise 2 saatçik uyuyayım derken 3 saat uyumuşum ve saat 10’da uyanıp panik bir halde hazırlanmaya ve metroya binmek için koşmaya başladım. Çağrı Temel ve Popular Science TR Editörü Şahin Ekşioğlu ile öğle yemeği için buluştuk, ardından Umut Hoca da yanımıza geldi ve Popular Science TR ofisinde podcast yayını yaptılar. Ben de o esnada etrafı kurcaladım.

Öğleden sonra kongre merkezine geçtik. Kongre merkezi önünde Tolga Abi ile görüştük, kısacık zamanımız olmasına rağmen beni görmek için kongre merkezine gelmesi beni çoook mutlu etmişti. Salona girdikten sonraki kısımları uykusuzluktan dolayı neredeyse hiç hatırlamıyorum. En son elimde üzerinde başlıklar yazan bir not kağıdı vardı. Bunu elime yüzüme bulaştırmadan, sakince, anlamlı cümleler kurarak atlatmayı çok istiyordum ve sanırım öyle de olmuştu. Hepimiz uykumuzu alıp kendimize geldiğimizde Umut Hoca’dan “Seninle gurur duyuyorum Berfin.” diye başlayan bir mesaj aldım. Çok güzel bir şeydi.

“Mars’ta doğacak ilk bebek” sunumu, HUP Kongresi, Aralık 2019, İstanbul

Çıkışta birçok insan ile sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. Future Science Team’den tanıdığım birsürü arkadaşım oradaydı. Sosyal medyada tanıdığım ve hiç yüz yüze görüşmediğim insanlar da etkinliğe gelmişti ve orada tanıştık, sanırım en güzel olaylardan biri buydu. Konferanstan sonra herkesle vedalaştım ve İstanbul’da uyuyabileceğim bir gece geçirmek üzere ayrıldım. Koşturmaca bitmişti. Geriye sadece 11 Aralık Kayseri programı kalmıştı. 11 Aralık’a kadar yapmam gereken, 3 haftadır ektiğim okula dönmek ve finaller için dersleri yakalamaktı.

11 Aralık

Abdullah Gül Üniversitesi Women in Business Club daveti ile 11 Aralık’ta Kayseri’ye doğru yola çıktım. Sabah varır varmaz yine kampüste sunum hazırlamaya başladık. Sunumu Mina’cığımın yardımı ile hazırladım, bu etkinlikteki sunum Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde bilim kariyeri yapmak ve/veya girişimci olmak üzerineydi. Kendi planlarım ve bu planları yaparken nasıl çalıştığım, network kurduğum, ders dışı aktiviteler seçerken nelere dikkat ettiğim, stajlarda edindiğim deneyimler ve gönüllü işler ile ilgili sorular geldi. Çok verimli geçti çünkü stres yapmama sebep olacak bir şey yoktu, yaşıtım olan insanlarla birlikte bir sohbet ortamında bilgi alışverişi yapıyorduk.

Bu etkinlikten sonra Kayseri mantısı yemeye gittik, normalde içinde et olan yemekleri kolay kolay yiyemesem de yediğim en iyi yemeklerden biriydi…

O günün akşamı da direkt olarak dönüş yoluna çıktım. Yollarda, zihinimin ve fiziksel direncimin sınırlarında geçirdiğim 2 haftanın sonuydu, çok güzel bir dönüş yolculuğu geçirdim. Müzik dinleyerek koşturmacanın nasıl gelip geçtiğini, en başta gözüme ne kadar korkunç göründüğünü hayal etmeye çalıştım. Fakat tüm koşuşturmacayı uykusuz ve hasta bir şekilde geçirdiğim için birçok detayı hatırlamıyordum. Hala hatırlamıyorum, fotoğraflar ve sosyal medya paylaşımlarım sayesinde o günlere dönebiliyorum! Hatırladığım kadarını da unutmamak için bu epey uzun yazıyı yazmayı çok istiyordum.

Nasıl yaptığımı ben bile bilmiyorum!

Yurda dönüp uyudum ve uyandım. Uykumu almış ve dinlenmiş bir şekilde okula gidip ilk derse girdiğimde önceki iki haftanın gerçekliğini sorgulamaya başladım. Laboratuvar deneylerime ve tezime başlamak zorundaydım, araştırma projemiz poster sunumunu yapmış olsam da devam ediyordu, dersler ve KizCode çok yoğun gidiyordu, Yıldız Yolu projesinden ise ayrılmıştım. Aksattığım şeylere hızlıca geri dönmem gerektiği için olan biten hakkında çok düşünemedim bile. Üstünden uzun bir zaman geçince, “ben o süreci nasıl atlattım?” diye düşünmeye başladım. Üstünden bir sene geçti ve duruma yavaş yavaş dışarıdan bir gözle bakabilmeye başladım.

Yabancı dil öğrenme serüvenimi anlattığım çook eski bir yazıda, kullandığım temel yöntemlerden birinin “Kendimi buna mecbur bırakmak veya kendimi zor durumda bırakmak” olduğuna değinmiş olmalıyım. Bunu sadece dil öğrenirken yapmıyorum, gerçekten yapmak istediğim fakat korktuğum, çekindiğim, kendime güvenemediğim her konuda kendimi aniden o işin içerisine atıp, onu yapmak zorunda bırakıyorum. Bunu birçok kez yazdığımı ve önermiş olduğumu da hatırlıyorum ve yukarıda anlattığım şeylerden de anlayacağınız üzere, pek sağlıklı olmasa da kendimi yapmayı çok istediğim şeyleri yaparken bulmak bu sayede mümkün oluyor. Sadece olup bittiğinde ne yaptığınızı, nasıl yaptığınızı, ne hissettiğinizi net olarak hatırlayamayabiliyorsunuz. Fakat düşününce, hayatınız boyunca hep güzel hatırlayacağınız bir koşuşturmaca yarattığınızı hissedebiliyorsunuz.

Nasıl yaptığımı ben bile bilmiyorum ama neden yaptığımı ve nasıl olduğunu biliyorum, ve çok güzeldi! 

Nasıl yapabileceğim hakkında en başta da hiçbir fikrim yoktu, fakat “Yola çık yol görünür” dediler, yola çıkınca ailem, birkaç lise öğrencisi bilim yoldaşım, Mardin’e güzel bir etkinlik yaşatmak isteyen üniversiteliler, uçakta karşılaştığımız beyefendi, sizi her zaman destekleyen bir mentör ile olabilecek en güzel hali ile gerçekleşmiş oluyor. Yolun görünme sebebi, yola çıktığınızı görenler arasında muhakkak sizi yalnız bırakmak istemeyecek birilerinin, yola çıkma cesaretinize güvenerek size yolun herhangi bir yerinde eşlik etmeye başlaması olabilir. Tam da bu nedenle, yola çıkmaktan çekinmeyin!

Aralık ayını, özellikle de ilk haftasını çok seviyorum. Sadece doğum günüm için değil, garip bir şekilde bana hep güzel şeyler hissettiriyor. 🙂 Yılın benim için en güzel ayını en sağlıklı ve en huzurlu şekilde geçirmenizi diliyorum.

Sevgiyle ve bilimle kalın.

(Bazen o kadar uzun yazıyorum ki kendi yazdığım yazıya editörlük yapmaya üşeniyorum.)

Posted by Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım."

11 Yorum

  1. Bu yoğun temponu okurken insan yoruluyor fakat sen harika bir iş çıkarmışsın zorlukların üstesinden arkadaşlarınla beraber gelmişsin. Gerçekten ilham verici.
    Doğum günün kutlu olsun ve 2021 sana sağlık, mutluluk ve başarı getirsin.
    2021’de yeni aktivitelerini dört gözle bekleyeceğiz.

    Cevapla

    1. Çok teşekkür ederim!!

      Cevapla

  2. Gerçekten ne kadar çok şey yapmışsın tebrikler. Umarım içinde bulunduğumuz bu durumdan (karantina vs.) hızlıca çıkarız ve daha fazlasını yaparsın ve ben de yapabilirim inşallah.

    Cevapla

  3. Harika ve samimi bir hikaye/günlük okudum, uzun zamandan sonra sabah işe giderken uyumadım… Şehirlerin tanıdık olması, olay örgüsünün heyecanı, betimlemelerin derken akıp gitti.

    “Nasıl yaptığımı bilmiyorum” demişsin; 2-3 sene oldu blogunu RSS’e ekleyeli, bloguna/Twitter hesabına her denk gelmemde hem kıskanıyorum hem çok güzel işler yapan/yapacak birini görüyorum… Kararlı, çalışkan, kendine yatırım yapan, kümülatif ilerleyen…

    Doğum günün kutlu olsun, geriye baktığında “inanması zor” pozitif yaşanmışlıklarla dolu nice seneler!

    Başarılar…

    Cevapla

  4. Epey bir uzun yazı olmuş ama okurken sıkılmadım. Bence yazılarda editörlük işine hiç bulaşmasanız hep böyle kalsa daha iyi olur. Yoğun temponuzu okurken “bir yerde mutlaka bitkin düşecek” diye içimden geçirdim. Neyse ki yolun başında bir aksilik olmuş, tam ortasında olmasından iyidir.

    Her daim başarılarınızın devamını diliyorum. Bloğunuzu takip etmek benim için epey bir keyifli olacak. Çünkü okurken zamanın nasıl geçtiğini hatırlamadığım isimlerden birisiniz. 🙂

    Cevapla

    1. Çok teşekkür ederim!

      Cevapla

  5. Gelecek vaadeden blog’lar toplantısında tanışmıştık sevgili Berfin nasılsın? Sürekli takip ediyorum ancak yazmaya da anca fırsat bulabildim.. Bir yandan TikTok’daki vs’deki kadın (!) yığınlara, ortada saçma saçma işler yapanlara bakıyorum, bir yandan gayretini, yaratıcılığını ve hedeflerini görüyorum çok mutlu oluyorum. Allah yolunu açık etsin. Umarım Mevla çirkin talihi verir ve hayatta hedeflediğin her şeye ulaşırsın. Selametle

    Cevapla

  6. Harika ya okurken ağzım açık okudum :)) , çok güzel uzun fakat hiç sıkıcı değil cidden büyük başarı. Başarılar dilerim

    Cevapla

  7. Uzun bir yazı olmuş fakat okurken sıkılmadım. Keyifli bir içerik. Teşekkür ederim 🙂

    Cevapla

  8. Uzun yazı olmuş ama okurken hiç sıkılmadım. Yoğun temponuzu okurken “mutlaka bitkin düşecek” diye içimden geçirmedim değil. Neyse ki yolun başında bir aksilik olmuş, tam ortasında olmasından iyidir bence. Buradan ayrılacağımı düşünmüyorum başarılarınızın devamını diliyorum. Bloğunuzu takip etmek benim için keyifli olacak.

    Cevapla

  9. Uzun yazı olmuş ama okurken hiç sıkılmadım

    Cevapla

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir