4 Ocak, Kuzeye Veda Gecesi

Selam. Bu gece Norveç’teki son gecem, uyumadan önce kısaca bir giriş yapmak ve içinde bulunduğum anı paylaşmak istedim. Çok üşüyorum, ellerim titriyor bu nedenle kısaca yazıp bırakacağım ve sonra devam edeceğim yazıya. Muhtemelen İspanya’ya dönünce, sabah erkenden Norveç’e veda ediyorum ama akşam varacağım eve.

Az önce eve geldik, saat gece 1. Amcam ile birlikte auroraları görmek için son şansımızı denemek istedik. Dün de dışarı çıkmıştık ama bugün tekrar çıktık. Daha doğrusu ben istemedim, umutsuz, yorgun ve hasta olduğum için çıkmak istemedim ama amcam benim görmemi benden daha çok istediği için çıktık. Bir sürü şey oldu yolda, anlatırım yarın. Sonuç olarak aşırı sisten dolayı görmedik bir şey. Fakat amcam muhteşem bir insan, bunu tekrar tekrar hissettim ve çok mutlu uyuyacağım.

Sabah uçağım var, önce Bronnoysund’dan Trondheim’e, oradan da İspanya’ya uçacağım. Erken uyanmam gerek, şimdi uyuyorum. İyi geceler herkese.

5 Ocak

Görselde elimde tuttuğum iki tane küçük dikdörtgen şeklinde polaroid fotoğraf var. Arkada sarı renkli birkaç bitki görünüyor, kurumuş samana benziyorlar. Fotoğrafların ikisinde de ben ve arkadaşım bir basamağa oturmuşuz yan yana ve ben ona yaslanmışım, üzerime turuncu bir kazak ve siyah bir pantolon var. Clara da kot etekli ve uzun siyah bir palto giymiş. fotoğraflar çok küçük ve uzak olduğu için net görünmüyor fakat genel hatları ile bu şekilde görünüyor.

Clara ve Ben.

Tekrar selam. Bugün saat akşam 8 gibi eve vardım. Neredeyse hiç yorgun değildim ve sınıf arkadaşım Clara’ya buluşma sözü vermiştim bu nedenle gelir gelmez hazırlanıp dışarı çıktım. Söz verme nedenim de şuydu, 5 Ocak akşamı ve 6 Ocak günü burada 3 kral günü, yani bir bayram. Bu 3 kral, İsa peygamber doğduğunda Belen’de İsa’nın evine gelerek ona hediyeler getiren Yahudi krallar, isimleri Melchor, Caspar ve Balthazar. Bu bayramda da insanlar Noel gecesi olduğu gibi hediyeleşiyor, hatta Murcia’da insanlar Noel Baba yerine 3 Kral’a inanıyor. 3 Kral 5 Ocak gecesi Belen’e hediyelerle geldiği için, 5 Ocak gecesi Katolik insanlar 3 Kral gelmiş gibi birbirine hediye bırakıyor ve sabah bu hediyeler açılıyor. Genelde insanlar ayakkabılarını ya evin balkonuna ya da Noel’den kalma ağacın altına koyar ve gece hediyeler sahibinin ayakkabılarının yanına bırakılır.

Ben eve ilk girdiğimde kapımda bir not buldum, ev sahibim Antonia, ayakkabılarımı bu gece balkona bırakmam için hatırlatma notu yapıştırmış. Ayrıca bu gece yenen “Roscon de Reyes” tatlısından bir dilim bırakmıştı.

Spanish Aile

Clara ile buluştuk ve ana caddede kaçırdığımız geçit töreninin konfetilerinin arasında yürüdük bir süre. Ben Norveç’ten 10 kutu domates salçası getirmiştim ve Clara bunu öğrenince burada da salça olduğunu iddia ederek beni markete götürdü fakat gösterdiği şey yine kaynatılmış domatesti. O da salçanın orada var olmadığına ikna oldu. Daha sonra biraz daha dolanarak, fotoğraf çekinerek, Clara’nın evine gittik. Ailesine benden söz ettiği için herkes beni bekliyordu. Biraz da açtım, zaten beni pizza yemeye davet etmişti.

Beni Clara’nın annesi ve anneannesi karşıladı. Daha sonra da abisi geldi, iki tane abisi varmış ve ikisi de hemşire. Ailesi ile bir süre İspanyolca konuşmaya “çabaladım”. Annesi İspanyolcamı geliştirmek istiyor, Clara benle İngilizce konuştuğunda ona çok kızıyordu. Yemekten sonra annesi çocukluk albümlerini çıkardı, fotoğraflara bakındık. İtiraf edeyim, çok sıkıcıydı. Annesi gerçekten o kadar çok konuşuyordu ki, uykumun geldiğini ve saatin geç olduğunu, eve gitmek istediğimi söyleyemedim. Ayrılırken onlar da bana Roscon verdi, ayrıca kendi bahçelerinden gelen portakallardan verdiler. Çok tatlı insanlar, aşırı konuşmaları dışında. Bunu da kültürlerini tanıtmaya çok hevesli olmalarına bağlıyorum. Bana istediğim zaman onlara misafir olmamı, İspanyolca çalışmak için de gelmemi söylediler. Hatta annesi “ben senin İspanya’daki annenim, öyle düşün” dedi.

Kuzey Işıklarının utangaçlığı sebebi ile üzgün bir veda

Evet, Norveç’e veda ettim ama nasıl veda ettim, oraya geleyim. Son iki gece kuzey ışıkları için yüksek oranlar gördüğüm için çok heyecanlanmıştım, ayrıca meteoroloji ile ilgilenen arkadaşım Süleyman Yeşil de bana hava durumunu takip etmemde çok yardımcı oldu ve görme şansımın olduğunu söyledi. Sondan bir önceki gece amcamı ben dışarı çıkardım, uzaklara, karanlık yerlere gittik. Alman ordusunun sakladığı yerlere gittik, bu nedenle çok korktum ve arabadan inemedim ama zaten hava açılmadı. Birkaç saatimizi yolda geçirdik ama elimiz boş döndük. Amcamı da yorduğum için üzüldüm ama belli etmemeye çalıştım çünkü benim üzgün ayrıldığımı görürse daha çok üzülür.

Ertesi gün, yani son gecemde ihtimal önceki günlerden çok çok daha yüksekti. %45’e vardı bir ara. Amcam da telefonuna uygulamalar indirmiş, benden bağımsız takip ediyordu. Ben kendisini artık yormak istemediğim için ve aslında hevesimi de kaybettiğim için, e ayrıca hava hala kapalı olduğu için hiç söz etmedim son gece. Ama kendisi oranı yüksek görünce çıkmak istedi. Ben de hava durumunu kontrol ettim, hava açılıyordu. Bu nedenle amcam çok ısrar edince onunla birlikte tekrar yollara düştük. Bu sefer en uzak yerlere, en kuzeye gittik. 3 saat geçirdik yolda. Bir şehirde durduk ve arabadan indik. Havada ince sis bulutları vardı ve hava aşırı karanlıktı, korkunç bir karanlık. Sis bulutlarının ardında hafif aydınlık bölgeleri seçmeye başladığımda çok heyecanlandım, iki hafta boyunca kaybettiğim tüm hevesim, tüm heyecanım o an yoğunlaştı ve yerimde duramadım. Sis bulutlarının dağılması için dua etmeye başladım.

Yaklaşık 40 dakika kadar orada gökyüzüne baktım. Amcam da fotoğraf makinesi ile denemeler yapıyordu. O esnada bir ses duyduk, hangi hayvana ait olduğunu bilmiyorum. İlk duyduğumuzda umursamadım, amcam da bir şey demeyince geçiştirdim. İkinci kez duyduğumuzda ses daha yakındı ama karanlıktan da bir şey görünmüyor yani, amcam aniden “arabaya bin çabuk!” dedi. Arabaya binmem 1 saniye falan sürdü, sonra hemen oradan uzaklaştık. Merkeze dönünce biraz daha dolandık ve eve döndük. Çok acıkmıştık, pizza yiyerek çektiğimiz fotoğraflara baktık. “Parlak bulut fotoğrafları.” 

Amcam’ın benim için bu kadar yorulması beni çok mahcup etse de beni bu kadar önemsediği için ve hayal kırıklığımı ben göstermesem de hissettiği için çok şanslı hissediyorum. İyi ki varlar. <3 

İlk Noel Tatilime genel bakış

uçağın yuvarlak penceresinden bulutlar görünüyor ve bulutların arasından güneş ışığı sarı-turuncu olarak sızıyor.

Güneş’i gördüğüm an.

Sonra ben uyudum işte. Ertesi sabah, yani 5 Ocak sabahı erkenden uyanıp son eşyalarımı toparlayıp kahvaltı yapıp çok özleyeceğim kuzenlerimle vedalaştım. Amcam beni havaalanına bıraktı. Önce Trondheim’e uçtum, bir saat sürdü. Sonraki uçağı kaçırmak üzereydim, bu nedenle uçuş boyunca çok stresliydim ama kaçırmadım ve ikinci uçağa binerek 4 saat sonunda Alicante’ye vardım. Akşam saat 8 gibiydi, ilk otobüsle eve geldim. Neredeyse tüm günüm yolda geçmişti yine. Uçakta güneye giderken iki hafta sonra ilk kez güneş ışığı gördüm. Biraz ısıttı içimi.

Sandığım kadar çok ders çalışamadığım için verimsizdi ama kesinlikle pişman değilim gittiğim için. Kuzey ışıklarını da göremedim, belki Norveç’in de tam olarak tadını çıkaramadım hep evde olduğum için, fakat amcamları görmek, aile ortamında olmak, özlediğim bir şeydi. Stresliydim ama bir yandan da pencere kenarına bir oturdum mu dışarıyı izlerken sakinleşiyordum çünkü çok sakin bir yerdeydim.

Noel kesinlikle sevdiğim bir olay oldu, şu ana kadar bir parçası olmadıysam da bu sene yaşadığım kadarıyla sevdim. Küçük bir kasabada olduğum için de olabilir. Sokaklarda kötü belediyecilik sonucu oluşturulmuş saçma aydınlatmalar yoktu. Evlerin o tatlı hali, içimi ısıtıyordu. Çocukların okulda o hafta Noel ile ilgili çalışmalar yapıp kendi elleri ile yaptıkları şeyleri aile fertlerine hediye etmesi çok hoştu, bana da bir Noel kurabiyesi yapmışlar. Ayrıca kasaba genelinde el ile yapılmış şeyler hediye ediliyordu, amcamlara gelen paketlerden patikler, kazaklar, bereler çıkınca çok hoşuma gidiyordu. Ayrıca evde yapılan Noel temalı kurabiyeler de komşulara veriliyordu. 

Norveçliler hakkında birkaç tespitim var.

  1. Aşırı sakinler, çok önemli konularda ve gergin anlarda bile hararetli değiller. Çabuk yükselmiyorlar ve soğukkanlılar.
  2. Çok nazikler. Çok samimi ve rahat oldukları ortamda bile çok nazik konuşuyorlar, ses tonları hep çok yumuşak, güler yüzlüler.
  3. Dilleri, yani Norveççe, tam olarak *bence* kulağa konuşan kişi üşüyor gibi geliyor. Yani sıcak ülkeler nasıl kelimeleri uzatarak söylüyorsa, soğuk ülkelerde telaffuz daha kısa hecelerden oluşuyor. Mesela, İspanyolca’da teşekkür ederken insanlar “Graaaciass” derken ve çok uzatırken Norveçliler “Takk” diyor. Neredeyse tüm dil bu şekilde geldi benim kulağıma. 
  4. Kızlar çok güzel.
  5. Balıklar hariç yemekleri ve hazır yemek / atıştırmalıkları çok lezzetli. Fakat yemeklerin neredeyse yarısı balık içeriyor zaten…
  6. Sanıldığının aksine hissedilen sıcaklık o kadar düşük değildi benim için. Bulunduğum iki hafta boyunca en düşük -4 derece oldu, onun dışında 5-6 gibiydi. Çok kuzeyde olmama rağmen Aralık’ta sıcaklıklar çok düşük değilmiş, Şubat çok soğuk oluyormuş. Zaten çok kıyafet getirip üst üste giymeyi düşündüğümü duyan amcam da “çok giyinmek değil doğru giyinmek önemli” dedi. Bu doğru. Doğru parçalar yanınızda olduğu sürece çok şey giymeden sıcak kalabilirsiniz.
  7. İnsanlara çok değer veriyorlar, her vatandaş o kadar özel ki, bunu hissedebiliyorsunuz.

Nokta

Norveç hakkında genel düşüncelerim bunlar. Çok gezemedim ve çok insanla tanışamadım, ki yeni arkadaşlar edinmeyi çok istiyordum, sadece küçük bir yerde vakit geçirdim ama yine de çok güzeldi. Tek sorun, kapalı havaları sevmeme rağmen bir yerden sonra depresif hissetmeye başladım. Belki çok fazla stresli olduğum için olabilir, ayrıca insan kendiyle çok baş başa kalınca sıkılıyor kendinden. Dışarı çıkıp boş boş dursam da olurdu, fakat çok fazla zamanımı evde geçirdim ve döndüğümden beri de sınav konularını yetiştirmeye çalışıyorum bu nedenle bir ihtiyacım olduğunda markete gidip almaktan başka bir şey için çıkmıyorum evden. Bunu değiştirmeye başlayacağım sınavlarım geçince. 

Bir gün ya Norveç’e tekrar gitmeyi, ya da İzlanda’ya gidip Kuzey ışıklarını görmeyi çok istiyorum. Umarım tekrar böyle soğuk ülkelere gitme şansım olur, sıcak ülkelerden özür diliyorum ama sizi sevmiyorum galiba ya.

Siz daha önce Kuzey Avrupa’da bir ülkeyi gezdiniz mi? Aranızda kuzey ışıklarını gören var mı? Deneyimleriniz, bu konudaki hayalleriniz nasıl? Aşağıda paylaşırsanız okumayı çok isterim. Teşekkürler. 🙂

Güzel manzaralar ve güzel yemekler için teşekkürler Norveç… Ayrılmadan önce amcama, “İleride ben de kendi hayatımı ve düzenimi kurarsam, sizi en az bu kadar güzel ağırlayacağım.” diye söz verdim. Çünkü bana gerçekten yuva sıcaklığı hissettiren bir tatil oldu, İspanya’daki sefil hayata güzel bir mola vermiş oldum. Ayrıca amcamın ve yengemin neffis yemekleri de çok iyi geldi. İşin tek üzücü tarafı 3 kilo almış olmam. 🙂 

Sevgiler! 

Posted by Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım."

6 Yorum

  1. umarım izlanda’da görürsün :’) ben de henüz görmedim ama hayallerim arasında bir gün alaska’da veya izlanda’da ışıklar olmasa bile şöyle her santimi yıldız olan gökyüzü altında kış kampı yapmak var.

    norveç’te balıklar gerçekten lezzetli değil mi yahu?

    Cevapla

    1. balıklar genelde yoğun etli değildi, yani şey gibi, çok yumuşak ve jelatin gibi etleri vardı ve genelde ya çok tuzlu ya hiç tuz koymadan pişirildiği için bana alışılmışın çok dışında geldi. alışsam severim belki ama ilk denemede çok sevemedim :/

      Cevapla

  2. Hiç yurt dışına çıkmadım, görebildiğim tek ışıkta gündüzleri güneş, akşamları tasarruflu beyaz floresan ışığıdır bu zamana kadar. 🙂
    Bu sebeple bir deneyim paylaşamayacağım için üzgünüm ama hayalim arasında Baltık Ülkelerini, İsveç, Norveç ve Finlandiya’yı gezmek ve hatta birine kapağı atmak var. 🙂 Belki bir gün beraber gezeriz, ne de olsa Norveç konusunda bir deneyimin var.
    Kuzey ışıklarını göremedin ama bir gün tekrar Norveç veya başka bir kuzey Avrupa ülkesine gidecek ve hayalini gerçekleştireceksin, inan bana.
    Norveçliler hakkındaki tespitlerinden 4. madde çok ilgimi çekti. 😀 Soğuğun kızlar üzerinde olumlu bir etkisi olmalı. Bkz. Rusya 🙂 Bunu bilim insanları araştırsın lütfen. Bir de kısa konuşmalarının sebebi gerçekten üşümeleri olabilir, düşünsene dışarıda o soğukta uzun uzun konuştuğunu. Dillerini bu şekilde geliştirmişler, kısa ama öz konuşup donmadan kurtulmuşlar.

    Cevapla

    1. Hahahah. Güzel kızlar diyerek dikkatleri çekmişim ne güzel. 😀
      Umarım gezebiliriz, ne de güzel olur. 🙂
      Teşekkür ederim.

      Cevapla

  3. Kuzey ışıklarını görememiş olsan da şahane bir tatil oldu bence. Ben İzlanda`ya gittim ancak yaz döneminde. Haliyle kuzey ışıkları yoktu. Zaten bunu bilerek gitmiştik. Yazın da ayrı güzel. Ayrıca İzlanda`yı herkes kışın çok soğuk falan sanıyor, öyle değil. Eksilere iniyor biraz ama o kadar, öyle metrelerce kar falan da yok. Yazın gezmek için ideal, 10-15 derecelerde. Neyse işte ben de senin gibi kuzeyliyim:) Sıcak, deniz, kum bir yere kadar, bana fazla geliyor. Cildim de hiç sevmiyor orası ayrı konu:)
    Balık konusuna şaşırdım. Somon yok muydu bari?
    Umarım kuzey ışıklarını görmek için tekrar fırsat yaratırsın. (bu dileği kendim için de diliyorum)

    Cevapla

    1. Yaz kış, ben de İzlanda’nın her türlü çok güzel olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca yeşil pasaportla da girebiliyormuşum, bu da gitme isteğimi artırdı. 🙂 Benim de cildim soğuğu seviyor ayrıca çok garip, çölde doğup büyüdüm ama soğuk havada toparlanıyor ve daha sağlıklı oluyor. 🙂 Somon vardı ayrıca, hatta tek etli balık oydu ama pişirme tarzından kaynaklı sanırım, tadını sevemedim. Tuzsuzdu ayrıca. 😀 Tuzsuz yiyorlardı.
      Umarım siz de ben de, bir gün kuzey ışıkları ile buluşabiliriz. Çok teşekkür ederim. <3

      Cevapla

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir