İspanya Notları #4

Selamlar!

Geçen yazımda, hafta sonunda farklı şeyler yapacağımı yazmıştım. Perşembe akşamından Pazartesi sabahına kadar evden çıkmadım ve ders notlarımı İspanyolca’dan İngilizce’ye çevirdim. Biraz İspanyolca çalıştım, biraz da çizgi film izledim. Çok farklı değil mi? 😀

Shira hafta sonunda Malaga’yı gezmeye gitti. Ben ders çalışmak için onunla gitmedim ama öyle beklediğim kadar çalışmadım çünkü çeviri yaparak ilerlemek sandığımdan daha ağır oluyormuş. 2. sınıfta ders notlarımı İngilizce almaya başladığımda bu iş daha kolaydı, çünkü İngilizce temelim vardı. Şimdi temeli oluşturma işini ve dersleri aynı anda yürütmek zorunda kaldığım için biraz daha zor olsa da kesinlikle bir dili öğrenmenin en faydalı yollarından biri öğrenmeye mecbur olduğunuz şeyleri o dilde alıp kendinizi çevirmek, anlamak zorunda bırakmanız. İlerlemeyi daha hızlı görebiliyorum, yine de beklediğimden biraz daha ağır fakat bu ilerleme ivmeli olarak artacaktır.

Bugün Salı. Dün yine tüm gün okuldaydım. Laboratuvar derslerimiz olduğu zaman okul çıkış saatim akşam 9 oluyor. Bunu seviyorum çünkü aslında beni mesleğime yavaş yavaş dahil ediyor ve beni test ediyor. Bir bilim insanı olduğumda günlerce laboratuvarda kalmam gerekecek ve buna dayanabilmek bana iyi hissettiriyor. Tek sorun, tüm konuşulanları anlamadığım için canım sıkılıyor bazen, keşke anlayabilsem diyorum. Hep geriden geliyor, her şeyi sonradan yapıyorum. Neyse ki bu labda da iki yeni arkadaş edindim ve onlarla birlikte çalıştık. Bu lab çalışmasında ELISA testini uyguladık, yani bir maddedeki (tükürük, kan vs) antikor ve antijenleri tespit etmeye çalıştık. Bu pratik diğerinden daha eğlenceliydi çünkü birincisi bu teste çalışmıştım, prensiplerini öğrenmiştim. İkincisi, herkes bireysel çalıştı. Her olayı 3 kişi birlikte yapmak yerine tüm süreci 3’e bölerek bireysel ilerledik ve finalde birleştirdik. Bu benim için çok faydalı oldu, çok zevk aldım yaparken. Üstelik ne yaptığımı bilerek yapıyor olmam harika hissettirdi.

Geçen hafta kolumda bir şişlik vardı, kocaman devasa bir şey. (Abarttım) Shira ile sahile gittiğimizde bir sinek ısırmıştır diye önemsemedim ki o da hemen geçti zaten ama dün bacaklarımda aynı şişlikler oluştu. Okula giderken iki bacağımda ufak sert şişlikler olarak duruyorlardı ama okuldayken gittikçe büyüdüler, ayakkabım ve çorabım çok sıkmaya başladı. Gün sonuna kadar çok zor dayandım. Ayrıca çok yanıyor ve sızlıyorlardı, eve gelir gelmez hastaneye gittim ama sanırım özel bir hastaneymiş ve bana sigortamı yaptırdığım yeri arayıp (yani Türkiye’yi) detayları öğrenmemi söyledi resepsiyondaki adam. Akşam 10’da, Türkiye’de saat 11 iken ve zaten hattım İspanya hattı iken kimi arayacaktım acaba?

Shira da yanımdaydı, çözüm bulmak için düşündük ama ben dayanabileceğimi söyleyip hastaneden ayrılmak istedim. Aslında dayanabileceğim gibi değildi ama dayandım. Kafa dağıtmak için her pazartesi gerçekleşen Tandem etkinliğine gittik, dil pratiği için. Orada ilk Tandem haftamda tanıştığım Gonzalo ve Manuel de vardı, ilk haftadan sonra hiç denk gelmemiştik. Gonzalo ile biraz sohbet ettik, ona Türkçe öğrettim ve o da bana biraz İspanyolca öğretti. Bir de bana farklı hamburger tarifleri öğretti. Ayrıca ona biraz Türk tarihinden söz ettim, çok ilginç buldu. Türkçe’nin yapısını, ünlü-ünsüz durumunu, orijinal Türkçe ve şu anki Türkçe arasındaki farkları anlattığımda çok daha fazla şaşırdı. Demek ki bunlar insanlara ilginç gelebiliyormuş, kullanırım ben bunu.

Eve döndüğümde bacağıma buz koyarak uyumaya çalıştım ama imkansızdı. Bugün tekrar hastaneye gidebilirim ama bir yandan da üşeniyorum, üstelik ayaklarıma kadar şiştiği için rahat yürüyemiyorum. Okula bu yüzden gitmedim, evde oturuyorum sabahtan beri. Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok.

Ev sahibim beni duygulandırmayı yine başardı. Dün eve geldiğimde yemek pişiriyordu, her zamanki gibi “Bekle, birlikte yiyelim.” dedi. Ben hastaneye gideceğimi söylediğimde çok panikledi, acil bir şey olmadığını söyledim, bacağıma baktı, taksi çağırabileceğini söyledi, gitmeden bir şeyler yememi söyledi, hatta en sonunda “Geldiğinde uyumuş olursam beni uyandır ve doktorun ne söylediğini anlat, iyi olup olmadığını ve bu yaraların ne olduğunu bilmek istiyorum.” dedi. Eve gelince uyandırmadım tabii. Yazarken bile duygulandım, İspanyol insanları gerçekten çok ama çok harika. Bunu sadece ev sahibimden yola çıkarak değil, Tandem’de tanıştığım İspanyollardan, öğretmenlerimden, sınıf arkadaşlarımdan yola çıkarak söylüyorum. Burada yaşamak çok güzel bir seçimdi, iyi ki buraya gelmeyi seçmişim de başka ülkeye gitmemişim.

Çarşamba günü ilk dersi kaçırdım, sonraki dersim de boş olduğu için kütüphanede kitap okudum. Bayağı zevkliydi, artık karnım aç olmadığı sürece kütüphanede vakit geçireceğim. Birkaç İspanyolca hikaye kitabı almayı düşünüyorum, umarım çocuklar için hikaye kitapları vardır orada. İngilizcemi bu şekilde geliştirmiştim, İspanyolca için de aynı yolu deneyeceğim.

Bugün Perşembe. Dün son dersim immünoteknolojiydi. Sanırım en yoğun dersim bu, çünkü hem saati fazla hem içeriği yoğun. Ders başladığında büyük bir motivasyonla anlık çevirilerimi yapıp dersi takip ediyordum ki bir saat sonrasında yoruldum ve sadece boş gözlerle hocayı izlemeye başladım. O esnada telefonuma bir mesaj geldi, tanımadığım bir numara ama İspanya numarası. “Do you understand anything?” yazıyordu. Muhtemelen sınıftan biridir, numaramı da gruptan bulmuştur diye düşündüm ve çok şaşırmış görünmeden “No” yazdım. “Look your left, I’m Miguel.” dedi. Soluma döndüğümde el sallıyordu, gülmeden duramadım ama gülmemem gerekiyordu çünkü dersteydik. Gülmemek için direnerek ben de el salladım ve derse döndüm. Böylece yeni bir arkadaş edindim. Miguel’in de İngilizcesi çok iyi değil. Dünden beri ara ara konuşuyoruz, İngilizcesi kötü olduğu için başta utanmış ama İngiltere’den gelmediğimi öğrenince rahatladı ve daha rahat konuşmaya başladı. Dersten sonra eve geldiğimde hamburger yapmayı planlıyordum ki ev sahibim yemek hazırlamıştı bile, direkt önüme koydu. Ben de onu yedim. Bugün ise okula gitmedim çünkü iki dersim iptal olmuştu, bir dersi hiç anlamıyordum zaten, bir ders için kalkıp gitmek yerine evde ders çalışmayı tercih ettim. Gün içinde dışarı çıkıp yürüyüş yapmayı planlıyordum ki, çıkmadım ve sadece İspanyolca ve Moleküler Genetik Mühendisliği çalıştım. Bugün pek havamda değilim, bunun sebebi sıkılmam, İspanyolca’da yavaş ilerlemem, yalnız hissetmem, sevdiğim insanlarla atışmam ve evden hiç çıkmamış olmam olabilir. Kötü hissediyorum biraz, birazdan dışarı çıkacağım. Saat şu an 23.

Anlık, Selda Bağcan dinleyerek İspanyolca çizgi roman okuyorum. Bu yolu yeni keşfettim, farklı dil seviyelerinde çizgi romanlar indirdim ve beginner seviyesinden okumaya başladım. Şu an “Mafalda” diye bir çizgi roman okuyorum. İspanyolca çalıştığımda bana ilerlemişim gibi hissettiriyor ama biriyle konuştuğumda sanki hiçbir şey bilmiyormuşum gibi oluyor. Bildiğim şeyleri unutuyorum. Biraz hafıza tekniklerine odaklanmam gerek galiba. Bir de şöyle bir şey fark ettim; İspanyolca’yı İngilizce çalışmak bence zor, Türkçe’den çalışmak daha kolay. Yani demek istediğim, İspanyolca dersi alınan platformun ders verme dili İngilizce olunca daha zor oluyor çünkü İspanyolca karakterler, telaffuzlar Türkçe ile daha benzer. Örneğin; İngilizce’de “social” diye yazılan ve “so-şıl” diye okunan kelime İspanyolca da “sosiyal” diye okunuyor, Türkçe’de de “sosyal”. Bu nedenle ev sahibime bir şey anlatırken İngilizcesini anlamadıysa Türkçe söylüyorum, sesler, telaffuzlar daha yakın olduğu için daha kolay anlıyor. İyi bir Türkçe platform bulsaydım İspanyolca’ya Türkçe’den çalışırdım… Fakat aslında İngilizce’den çalışarak İngilizcemi de geliştiriyorum. Amaaan amma konuştum ha. Çıkıyorum ben.

Yarın arkadaşım Juan ile Rock Music Exchange adını koyduğum ve kendi icat ettiğim aktivite için buluşacağız. Ben ona Türkçe/Anadolu Rock dinleteceğim, o da bana İspanyolca Rock dinletecek. Eminim hepsini sevecektir, çünkü ben hazırladığım listeyi dinlemeye doyamıyorum.

Yarın görüşmek üzere, Juan’ın yorumlarını paylaşırım.

Ayrıca, bu geceden kalan bir not olsun, aklımdan çıkarmayacağıma söz verdim;

Bugün hissettiğin acı, yarın hissettiğin güç olacak.

Selam. Bugün sabah Shira’nın aramasıyla uyandım. Birlikte dışarı çıkıp şehirdeki katedrali gezdik, cadılar bayramı için etrafta kostümlü insanlar vardı ve etraf çok renkliydi. Sonra da birlikte yemek yedik ve eve döndük. Ben öykü yarışması ile ilgilenirken evin yeni kiracısı geldi. Rus bir kız, yan odada kalacak. Ev sahibim şu an ona evi gezdiriyor. Umarım onu benden daha çok sevmez. 😀 Zaten bana şefkat gösteren tek kişi o. Ayrıca evde 3 kişi olmak tek mutfak kullanmak açısından biraz sıkıntılı olacak ama bakalım…

Bugün Pazar, saat 12. En son Cuma günü blog yazdıktan sonra kızla tanışmak için odadan çıktım, çok tatlı biri ve üstelik Azeri, yani Türkçe konuştuğumda beni anlıyor! Bu harika oldu. Tanıştıktan sonra ev anahtarını çoğaltabilmesi için onunla anahtarcıya kadar gittim, ayrıca alışveriş yapabileceği marketleri gösterdim ve otobüs duraklarını anlattım. Kendisi 22 yaşında ve Rusya’da yaşıyormuş ailesiyle birlikte, Moskova’da. Uçak Mühendisliği mezunu olabilir, emin değilim, uçuş ile ilgili bir şey söyledi ve şu an yüksek lisans için burada. Burada iki üniversite var, biri benim (UM) diğeri ise katolik üniversitesi (UCAM). Yeni ev arkadaşım UCAM’da okuyacak, ve orada bazı dersler İngilizceymiş, bunu duyunca çok üzüldüm çünkü benim aldığım dersler hep İspanyolca.

Eve döndükten sonra hazırlanıp Juan ile buluştum, çünkü bir hafta önce planladığımız Rock Music Exchange’ini yapacaktık. Ben çok güzel bir Türkçe rock listesi hazırlamıştım ve tepkisini çok merak ediyordum. Buluşup üniversitenin ortak alanında oturduk, çünkü hem internet, hem bir sürü priz vardı ve müzikten şikayetçi olunacak bir ortam değildi.

Juan genel olarak en çok Duman, Pentagram, Şebnem Ferah ve Athena’yı sevdi. Çünkü ben onun hangi tarz rock müzik dinlediğini bilmeyerek hem anadolu rock, hem soft hem hard rock eklemiştim listeye. O biraz daha kirli ses ve hard rock seviyormuş. Pentagram hoşuna gitti. Duman’a da bayıldı resmen.

Ben de onun hazırladığı listede 2 grubu çok sevdim. Ayrıldığımızdan beri dinliyorum, hem İspanyolca öğrenmemi hızlandırıyor.

Dün, Cumartesi günü, biraz hasta uyandım. Boğazım delicesine acıyordu, neyse ki Türkiye’den bu durum için ilaç getirmiştim. Dün akşama kadar İspanyolca çalıştım ve babamlarla görüntülü sohbet ettik. Benden buradan 3 üstü ortalama ile dönmemi bekliyorlarmış. 🙂

Akşam harika bir şey oldu, ben, yeni ev arkadaşım ve ev sahibim, bir İspanyol oyunu olan “Parchis” oynadık. Bu bir masa oyunu, zarla oynanan ve hedef noktasına kadar ilerlemeyi amaçlayan bir oyun. Çok zevkliydi, ev sahibim çok seviyor sanırım bu oyunu, çünkü oynarken aşırı heyecanlandı. Oyun bitince de birlikte sofra hazırladık, bize pizza yaptı! Pizzaya bayıldım. Ayrıca ismini sürekli unuttuğum yeni ev arkadaşıma da çok ısındım. Yemek yedikten ve sofrayı topladıktan sonra herkes odasına çekildi.

Gece, İspanyolca öğrenmeyi hızlandırmak için İspanyolca dizi ve çizgi film araştırmaya başladım ama izlemek istediğim şeyleri İngilizce alt yazılı bulamadım. İzleyebilecek platform da yok zaten, Netflix üyeliğim de olmadığı için. Resmen bana tek seçenek olarak La Casa de Papel’i Türkçe altyazı ile izlemek kaldı. Birincisi, bu dizi ilgimi çekmediği için, ikincisi de Türkçe altyazılı olduğu için başlamak istemedim ama ilk bölümde konuşulan İspanyolca’dan bir şeyler anladığım için motivasyonum arttı ve Cumartesi gecesi başlayıp, bu sabah saat 5’e kadar izledim, şu an 8. bölümdeyim ve öyle aşırı bayılmasam da izlemeye devam edebilirim. Herkesin bu diziye neden taptığını anlamadım ama sanırım ben hiçbir diziye aşırı bağlanamadığım için de olabilir bu soğukluğum. Ya da konusu genel olarak ilgimi çekmediği için olabilir, ben öğretici şeyler izlediğimde daha çok zevk alıyorum. Sanırım bunun için İspanyolca bir belgesel serisi arayabilirim.

Bu sabah, Pazar sabahı yine hasta olarak uyandım tabii. İlaçları kullanıyorum ama hiçbir etki etmiyor gibiler. Sıcak ve ballı süt bile yaptım ama boğazım hala ağrıyor. Dün boğazımın ağrısından resmen uyuyamadım, boğazımı yumuşatır diye dümdüz bal bile yedim. Sprey falan da kurtarmadı, en son nasıl uyuyakaldım hatırlamıyorum.

Bu akşam ev sahibim ile Flamenko gösterisine gideceğiz. Sanırım ev sahibimin kızı ve torunu da gelecek, fakat tam anlamadım. Bugünü videoya almak, hatta yapabilirsem bu hafta kısa bir video blog çekmek istiyorum. Çünkü bu hafta hiç laboratuvar pratiğim yok ve okulda akşama kadar durmayacağım. Hafta içinde Murcia’daki müzeleri gezmeyi planlıyorum.

Gösteri için heyecanlıyım, dönünce nasıl olduğunu anlatmak istiyorum. Görüşürüz!

Selam, bugün Pazartesi, saat 21. Dün gösteriye evdeki üç kız baya süslenip hazırlanarak gittik. Hazırlanma süreci çok eğlenceliydi, ev sahibim (Antonia diyeceğim artık) bana ve ev arkadaşıma (Chini) giymeyi düşündüğü şeyleri gösterip seçmemizi istedi. Resmen onu baştan aşağı biz seçerek giydirdik. Çok tatlı oldu. Sonra biz de hazırlandık, Antonia çıkmadan önce hepimize Dior parfümünden sıktı, sanırım sadece özel günlerde sıkıyor onu. Evdeki çöpü de ne kadar ısrar etsem de elinden alamadım, üstünüze koku bulaşmasın dedi.

Gösteri çok güzeldi. Beklediğim gibi değildi, çünkü tam olarak flamenko değildi izlediğimiz dans. Murcia bölgesine özel yöresel bir danstı, adı “Jota”. Arada bir de klasik dans gösterisi oldu, çok romantik ve güzeldi. Gösteriye Antonia’nın kızı da geldi, Patricia. Onunla da tanıştık ve gösteri arasında Chini, ben ve Patricia bir şeyler içmeye gidip biraz sohbet ettik. Nasıl bu kadar tatlı insanlar olabiliyorlar, bilemiyorum. Chini de hala şaşkın, zamanla alışacaktır ama.

Bugün okuldan sonra İspanyolcaya daha yoğun çalışmak için kütüphanede kitap arayışına girdim. Bir üniversite kütüphanesinde 6-8 yaş hikaye kitabı aramak ne kadar mantıklıysa artık, aradım işte. İspanyolca dil eğitimi için hazırlanmış 2 ince kitap buldum ama kütüphane üyeliğim yoktu. Bunu yapan görevli o kadar tatlıydı ki, tek kelime İngilizce bilmemesine rağmen bana çok yardımcı oldu ve üyeliğimi hemen oluşturup bilgilendirdi. Kitapları aldıktan sonra dersleri anlamadığım için sinirlenip çalışmak için eve geldim. Gelirken eve yakın bir çizgi roman dükkanı buldum ve oradan dergi ve çizgi roman aldım, yine İspanyolca. Çevirerek okursam kelime haznem genişler hem. Bir de okumaya çalışacağım sesli. Bu akşam da Tandem etkinliği var ama hasta olduğum için ve hava da soğuk olduğu için gitmeyeceğim.

Bugün efsane bir cheesburger yaptım var ya parmaklarınızı yersiniz. Ayrıca geçen hafta normal kolayı içmeyi bıraktım. Beslenmemi düzene sokup daha fazla hareket etme planım var. Kolayı bıraktıktan sonra her gün 1 saat yürüyüş yapmaya ve daha fazla su içmeye başladım. Bugün de kendime verdiğim sözü tutup normal değil şekersiz kola aldım. Asla yapmam, asla yapamam dediğim şeyleri yapıyorum ama bunları hep daha fazla yiyebilmek ve içebilmek için yapıyorum. Kendimi kendime kızmamak için avutuyorum resmen. Ee yani, bu hayata bir kere geliyorum ve sevdiğim şeyleri yemek istiyorum, ölene kadar yemek. Ama bir yandan da belli bir yaşa gelince bu kaloriler yüzünden artık yiyemeyecek olmak ve tıkanmak beni üzüyor. Bir yandan yiyip bir yandan spor yapar sindirim sistemimi çalıştırırsam daha fazla yiyebilirim! Yeey. Kola konusu cidden hassas bir noktaydı benim için. Her gün en az bir kutu kola içiyordum ve hep kızartma yiyordum, neredeyse buraya geldiğimden beri böyle. Şimdi ise birkaç uzman hocamla ve çok değerli pek muhteşem bir arkadaşımla konuşarak kolayı şekersiz yapmaya, daha çok su içip hareket etmeye ve arada sebze ağırlıklı beslenmeye başladım. Hafiflediğimi hissediyorum ama her gün burger ve patates kızartması yemem için tek bir motivasyon kaybı da yeterli yani.

Normalde bu blog yazısını 3 gün önce yayınlamış olmalıydım ama eminim beni affedersiniz zaten kimsenin öyle çok taktığı da yok. Dün bir video blog çekmeye başladım, ama sürekli unutuyorum bir şeyler çekmeyi. Eğer bitirebilirsem haftaya pazar yeni blog yazısına onu da eklerim.

O zaman haftaya görüşürüz! İlk ayımı bu şekilde doldurmuş oldum. Bakalım yeni bir ay bana neler getirecek, Kasım’dan umutluyum.

Birincisi, her gününüze muhteşem olması için bir şans tanıyın, ikincisi, bunu arada bana da hatırlatın.

Sevgiler!

Yayınlayan

Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım." Berfin Dağ tarafından yazılmış tüm yazıları görüntüle

One thought on “İspanya Notları #4”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir