Olan, Biten, Olmakta Olan #1

Merhaba! İlk defa bu konseptte bir yazı yazacağım. Neden yazacağım, niçin yazacağım, nasıl yazacağım?

Şu sıralar hayatımın en yoğun dönemini geçiriyorum. Aslında yaz tatili bittiğinden beri hiçbir haftam sakin, durgun ve boş geçmiyor. Her günüm çok dolu ve hareketli geçiyor; e bu da beni düzenli, planlı olmaya zorluyor. Zamanla daha planlı, düzenli bir insan olmaya başladığımı görünce kendime inanamadım resmen. Fakat insanın kendindeki gelişimi kendisinin görmesi çok harika bir duyguymuş, çünkü bu diğer gelişmeler gibi uzun zaman içinde ağır ağır olan bir şey değil, daha hızlı bir geçişle gerçekleşen ve istikrarlı olursanız hemen yer edinen bir gelişme. Ben de bunu gözlemleyip faydalarını görünce çok mutlu oldum ve nasıl olduğunu da bu yoğunluk ile birlikte anlatmak istedim ki sık sık bu kadar hareketli olmamla ilgili sorular da alıyorum, her ay bu tarz bir yazı yazarak hem kendi bir ayıma genel bakış atmayı hem de o ay içindeki deneyimlerimi sizlerle paylaşmayı hedefliyorum. Hedefledim gitti. Umarım sizler de hayalini kurduğunuz şey için harekete geçersiniz. Hareket halindeyseniz ne mutlu! Dans! 

Aralık ayının sonlarına doğru Afyon’da bir okulu ziyaret ederek uzay hakkında temel bilgiler verip pet şişeden yaptığımız roketleri uçurduk. Harika bir gündü, bu nedenle bunu ayrı bir yazı olarak yazıp olan biteni paylaşacağım. Ardından Aralık ayının son hafta sonu Eskişehir’e, Future Science Team toplantısı için gittim, ilk kez trene bindim. Bunu da burada yazdım, detayları okumak isterseniz diye.

Future Science Team’in değerli üyeleri, soldan sağa; Doğukan, İrem, Albert Einstein, Aylin, Ben, Barış Can.

Future Science Team toplantısının sebebi, 1 Ocak’ta web sitemizin açılıp işlerin daha da büyüyüp organize hale gelecek olmasıydı. Bu süreci nasıl yürütmemiz gerektiği ile ilgili fikir alışverişinde bulunduk ki şimdi web sitesinin açılmasının ve üyelik başvurularının başlamasının üzerinden bir ay geçmişken geriye dönüp baktığımda, işlerin en başta planlandığı gibi gitmediğini görebiliyorum. Daha doğrusu, işler olması gereken hassasiyetle planlanmamıştı çünkü çok büyük ilgi ile çok kısa sürede karşı karşıya kaldık. Neyse ki tüm hatalarımız suratımıza tokat gibi çarparken ve paniklemişken harika insanlarla birlikte olmanın en büyük avantajını edindik; hataları iyi analiz edip düzeltmek, iyileşmek. Bir ay içinde hem işler bizi hem fiziksel, hem duygusal olarak beklediğimizin birkaç katı kadar yormuştu, ardından tüm bunlardan kısa süre içinde ders çıkarıp süreci iyileştirmeyi başlamıştık. Hala da iyileştirme sürecindeyiz ve sorarsanız, şu an her şey en başında olduğundan daha fazla içime siniyor.

Sefere tek bir hayal ile çıkıp diğer noktaları gözden kaçırınca, gözden kaçırdığınız noktalar seferinizde hayalinize zarar verebiliyor ama hevesi ve motivasyonu koruyunca bu zararın kazandırdığı deneyim en baştaki hayalinizi daha da güzelleştiriyor. Ben bunu yaşadım ve hissettim, yola çıkarken yanıma aldığım hayalim şu an çok daha zengin ve şimdi ve her şey daha çok içime siniyor, hepsi için daha büyük istekle çalışıyorum ve ilerlediğimizi gerçekten hissediyorum.

Ocak ayına girmeden önce bunun dışında da yapılacaklar listem kabarmış, Ocak ayı zaten gözümü korkutmaya başlamıştı. Berk hep söyler, “Gözünde değil gönlünde büyüt.” diye. Şimdi Ocak ayı bitmek üzere ve yapmam gereken şeylerin neredeyse hepsini yapmış olduğumu görüyorum. Ocak ayı kendi içinde 2 mülakat, 3 konferans, yüzlerce toplantı, site-yazı işleri, dolayısı ile seyahatler, düğünler, okunması gereken kitaplar ve çalışılması gereken dersler barındırıyordu. Seyahatleri, toplantıları ve mülakatları, konferansları eksiksiz tamamladım! Hayatımın en yoğun aylarından biriydi. (Biliyorum bu cümleyi hep kuruyorum…) Tüm bunlar diğer işleri biraz gözardı etmeme neden oldu ama telafi edeceğim.

YGA Zirvesi yazımda anlattığım gibi; YGA ikinci mülakat sonuçları 2 Ocak’ta açıklanacaktı. Yeni yıl için totemimi belirlemiştim, bu mülakata seçilir, son mülakatı da geçip bir YGA’lı olursam tüm yılım güzel geçecekti. Seçilmezsem başarısızlıklar birbirini kovalamaya devam edecekti. 2 Ocak gecesi sonuçların açıklanacağı ekranı saatlerce izledim ve tam 23:59’da sonuçlar açıklandı. Son aşamaya kalan öğrenciler arasında ismim yoktu. Mülakatı geçememiştim.

O gece inanılmaz berbat geçti, çünkü YGA’nın arasında görmek istediği öğrenci profili tam da olmak istediğim şey, YGA ortamı ise tam da bulunmak istediğim bir ortamdı. Ama geçememiştim. Kendimi çok kötü hissedip direkt uyudum. Ertesi sabah ise duygularımı YGA’lı arkadaşlarım Berk ve Atakan ile paylaştım. Dedikleri gibi bu son şansım değildi, ama ben bir daha başvurmayı düşünmüyordum. “Hayırlısı olsun demeyeceğim, hayırlısı olmuştur zaten, önemli olan içindeki hayrı görebilmek. Hayrını gör.” dedi Atakan.

Başvurumu düşündüğümde kendimde çok fazla eksiklik görebiliyordum, geliştirmem gereken noktalarım olduğundan da emindim. Başvurum tam bir itiraf notu gibi olmuştu zaten, başvuruyu tamamlarken bile tüm yazdıklarıma bakıp “Beni neden seçsinler ki şimdi alllaşşkına ya…” diyordum içimden. Bir yanım da “YGA, gelişme potansiyeli olan gençleri birlikte geliştirir.” diyordu, ben de gelişmeye hazırdım ve daha fazla düşünmeden başvurumu gönderdim. Ben kendimi bu kadar hazırlamışken seçilmemiş olmak beni üzmüştü aslında ama Atakan’ın da dediği gibi bu gelişim için tek doğru yer YGA değildi. Söyledikleri çok doğru olduğu için yakında iç halimin düzeleceğinden emin olarak bunu düşünmemeye çalıştım.

4 Ocak gecesi eve, Mardin’e doğru yola çıktım. 6 Aydır birçok yere gitmiş, bir tek eve gelememiştim. Evimi çok özlemiştim ve sonunda eve gidiyordum… Belki tüm yorgunluğumu geçirir, başarısızlıklarımı ve hatalarımı telafi etmem için iyi bir ortam sunar, diye düşünüyordum yolda. Aynı zamanda 9 Ocak’ta Hakkari’de yapacağım konuşmamı düşünüyordum, bu yoğunluğun ve sınavların içinde ona gereken vakti ayıramamıştım, konuşmam ve sunumum hazır olmamakla birlikte yapısı kafamda bile net değildi. İşte bu belirsizlik içime öküz gibi oturmuştu.

7 Ocak gecesi bir mucize oldu. Gece uyumamış, sunumum için astrobiyoloji makaleleri çevirirken sabaha karşı saat 4’te bir mail aldım. Mail, YGA’dan gelmişti. Tam olarak şu yazıyordu;

“Merhaba Berfin Dağ,

Sistemimizde meydana gelen teknik bir aksaklıktan ötürü mülakatlara seçilmiş olmana rağmen açıklanan listede adın bulunmuyor. 
Meydana gelen karışıklık için özür diliyor, mülakatlara seçildiğin için tebrik ediyoruz.
Hayal Ortaklarımız ve Mezunlarımız, YGA Keşfetme sürecinin üçüncü basamağı olan YGA Mülakatlarında sizlerle buluşmak için can atıyor.
YGA Mülakatlarını 27 Ocak Cumartesi günü İstanbul’da, Microsoft Türkiye İstanbul Ofisi’nde sizlerin katılımı ile gerçekleştireceğiz.”

Gecenin o saatinde çığlık atamazdım. Kalkıp dans edemezdim, hiçbir şey yapamazdım. Tek yapabildiğim aniden yerimden sıçramak ve mutluluktan ağlamak oldu. Son mülakata gidiyordum! YGA’lı olmama son bir adım kalmıştı.

Ocak’ın ilk hafta sonu, Hakkari-Çukurca’ya babamla birlikte gittik. Etkinlikten sonraki sabahtı ve o akşam hala hazır olmayan konuşmamın huzursuzluğu ile birlikte Çukurca Kaymakamı ve Eşi ve etkinlik organizasyonunda yer alan 5 öğretmen ile birlikte akşam yemeği yedik. Tabii stresten mideme kramp girdiği için ben hiçbir şey yiyemedim. Son bir hafta da hiç uyumadığım için yaşadıklarım bana sadece rüya gibi geliyor. O gece yemekten sonra babam geceyi geçirmek için Tugay Komutanlığına (Çünkü konaklayabileceğiniz normal bir konut yok.) ben de etkinlik organizasyonunda yer alan ve ev arkadaşı olan 3 öğretmenin evine, maliye lojmanlarına geçtim. Pastalar, patlamış mısırlar, çerezler, çaylar hazırlamışlardı, aşırı tatlı insanlardı. Oturup sabaha kadar muhabbet etmek istedim ama sunumum hazır bile değildi. Uyuyacağım odaya geçip sunumu ve konuşmayı hazırlayıp sadece bir saat uyuyarak uyandım, etkinliğin gerçekleşeceği konferans salonuna gittik ve protokol de katıldı. Etkinlik tüm korkularımı boşa çıkardı, tek kelime ile harikaydı! Muhteşemdi. Bunun hakkında duygularımı ayrı bir yazıda paylaşmak istiyorum.

Etkinliğin ardından Mardin’e döndük, 12 Ocak’ta Evrim Ağacı YouTube kanalında FST web sitesi sorumlusu Atakan ile birlikte Future Science Team’i temsilen bir söyleşiye katıldık. Bu bizim için harika bir deneyim oldu. (Buradan izleyebilirsiniz.) Aynı hafta mentorlerimiz Buğra Kuloğlu ve İnci Kadribegiç ile toplantılar yaparak kendilerinden Future Science Team yolculuğumuzda bize çok faydası olacak konularda rehberlik aldık.

16 Ocak’ta İstanbul’a gittim, 18 Ocak’ta bir üniversitenin yatay geçiş mülakatına girdim, çıkar çıkmaz da FST İstanbul takımının ilk buluşmasına koştum. Bu buluşma aynı zamanda bir mentor toplantısı oldu çünkü çok değerli bir diğer mentorümüz Tevfik Uyar o gün sürpriz yaparak aramıza katıldı. (Benim haberim vardı. ;))

19 Ocak’ta ise iyice uyuyarak son haftanın tüm uykusunu alıp akşam Roman ile buluştum, yemek yedik, ardından Ankara’ya gitmek üzere yola koyuldum. ÇÜNKÜ ERTESİ GÜN YGA MÜLAKATIM VARDI! Berk, Atakan ve Efraim ile görüşebilmek, ODTÜ’de kalabilmek ve Aylin‘i ziyaret edebilmek için mülakat tarihimi ve yerimi 20 Ocak Ankara olarak değiştirmiştim.

Sabah varır varmaz Aylin ve İlkcan ile buluşup Kızılay’da kahvaltı yapmaya gittik. Kahvaltıdan sonra ise mülakat yerim olan TED Üniversitesi’ne gittik. Ben yukarı çıktım, onlar ise aşağıda oturdular. Birlikte mülakata gireceğim diğer 3 kişi ile tanıştık ve ilk mülakata girdik. 4 kişi girdiğimiz mülakattan 3 kişi olarak ayrılıp bir başka mülakata alındık. İlk mülakatım çok eğlenceli geçmişti ama ikinci mülakatım gergin geçti ve pek içime sinmedi. Çıkarken bizi mülakata alan Sadık Abi, Berk’ten telefon numarasını alıp kendisini aramamı söyledi. Mardin’e döndüğümde arayıp konuştuk ve içime sinmeyen, kafamda net olmayan şeyleri kendisiyle paylaşmamı istedi ve bunun üzerine konuştuk. Bu son mülakatların sonucu 5 Şubat’ta açıklanacak, her gün katlanan bir heyecanla bekliyorum…

Mülakattan çıktığımda Berk, Efraim, Atakan ve Aylin ile uzun zamandır beklediğimiz buluşmayı gerçekleştirdik, muhabbet ettik. Ardından Efraim ve Atakan‘ı uğurlayarak Berk ve Aylin ile ODTÜ kampüse girip gece kampüste kaldık. Ertesi gün Berk akrabaları ile vakit geçirmek için çıktı, Aylin valizini toplamak için yurda gitti ve ben de FST Ankara’nın dev transferi Oğuz Ozan ile yürüyüş yapmak için Bilkent Üniversitesi’ne gittim. Normalde Aylin ile birlikte gidecektik fakat Oğuz Ozan ODTÜ kampüse gelene kadar Aylin uyumuştu ve uyanmayınca tek başıma gittim. Bilkent kampüsü de ODTÜ gibi çok sakindi çünkü dönem bitmişti, yürüyüş yapmak için güzel bir yerdi. Harika bir Bilkent turunun ardından kampüse döndüm ve Berk de gelince Aylin’i otogara götürdük, biz de Ankara’daki son gecemizi buz gibi havada dondurma ve çiğ köfte yiyerek geçirdik. Ertesi sabah 6’da İstanbul trenine binip heyecanla beklediğimiz buluşma için Teknopark‘a, mentorümüz Buğra Kuloğlu ve Appsilon ekibi ile görüşmeye gittik. Buğra bizi istasyondan aldı ve birlikte Teknopark İstanbul Kuluçka Merkezine gittik. Gerçekten muhteşem bir yer olduğunu söylemek istiyorum. Resmen harikalar diyarı gibiydi! Bilim, teknoloji, girişim ve ekip çalışması atmosferi insanın gönlünü ve aklını fethediyordu. Her şeyi ardımda bırakıp girişimci olma fikrini aklıma soktu bu ortam ve harika insanlar.

Appsilon ekibinin hikayesi beni her zaman çok etkiler; onları çok örnek alıyorum ve rol model olarak görüyorum. Appsilon’un hikayesini geçtiğimiz gün yayınlanan ve Buğra’nın katıldığı “Girişimci Muhabbetleri” podcastinden dinleyebilirsiniz ve bence dinlemelisiniz. Dinlemek için buraya tıklamanız yeterli.

Teknopark ziyareti bizim için Buğra’nın tabiriyle harika bir “vizyon turu” oldu. Ekibin geri kalanını Buğra ile tanıştığımdan beri çok merak ediyordum zaten; Taylan Erol, Gökay Hamamcı, Alpcan Erdoğan ve Melih Türkay Beşikçi ile tanıştık ve aslında kafamda tüm taşlar yerine oturdu, çünkü böyle sıra dışı bir başarı öyküsünün ardında ancak böyle güzel bir ekip olabilirdi. Hepsi o kadar sıcak ve ilgiliydi ki, çok kısa sürede bile kendilerinden çok şey öğrendik. Bizi diğer  şirketlerle de tanıştırdılar, defterimin arası bir sürü kartvizit ile dolmuştu. Ayrıca o gün tanıştığım çok harika bir insandan daha söz etmek istiyorum, Alpcan’ın babası Alparslan Amca. Kendisi aynı zamanda Appsilon ekibine de akıl hocalığı, danışmanlık yapıyor. Gün sonunda yanıma gelin de bir fotoğraf çekinelim, dedi. Çok güzel insanlar… Şu muhteşem kareye bakar mısınız? Mutluluktan elim ayağım dolanmış, gülümsemekten yanak kaslarım ağrımış haldeydim. Şu fotoğrafı çıkartıp masamın karşısına asacağım.

Appsilon ekibi ve biz. Soldan sağa, Melih, Berk, Ben, Alparslan Amca(<3), Alpcan, Gökay, Taylan, Buğra.

Teknopark’tan ayrılınca Berk Boğaziçi kampüse döndü, ben ise eve geçtim. O gece İstanbul’daki son gecemdi, ertesi sabah uçağa binip Mardin’e dönecektim ki toplantı notlarını aldığım defterimin ve kimliğimin Berk’in çantasında kaldığını fark ettik. Tam da benden kurtulduğu için seviniyordu ki, ertesi gün tekrar beni görmek zorunda kaldı. Sabah buluşmuşken toplantı notlarımızı da temize çekip rapor yazıp ekiple paylaştık. Sonra da ben Mardin’e uçtum.

Döner dönmez kuzenim evlendi, ilk günden onun hareketliliğine daldım. Bir yandan da Tevfik Uyar’ın, YGA Mülakatı sonrası YGA’lı arkadaşlarla yaptığımız toplantının ve ardından Buğra ve Appsilon ile yaptığımız toplantının notlarını derleyip FST’nin “toparlanma süreci” toplantılarını yapıyorduk. Üye alımlarını açtıktan iki hafta sonra durdurmuştuk, çünkü 600 başvuru gelmişti ve iki haftada hepsini değerlendirmek için insanüstü bir emek sarf etmemize rağmen herkese yetişememiştik. Bundan sonra daha sağlıklı ve iş bölümünü daha eşit yapacağımız bir ekip düzenine geçmeye başladık. Gerçekten çok ama çok yorucu bir süreç olmuştu ve her şey sadece 2 haftada yükselmişti, haliyle biz de o tepelerde neye uğradığımızı şaşırıp kendimizi frenleme kararı aldık. Bu sanırım aldığımız en doğru ve yerinde karardı. Tabii bu ayın bu yoğunluğu içerisinde birbirimize hep yardımcı olduk, mentorlarımız da objektif ve yapıcı yorumları ile motivasyonumuzu korumamıza yardımcı oldu.

Döndüğümden beri lisede görme fırsatımın olmadığı matematik konularına çalışıyor, bir yandan ekip işleri ile ilgileniyor, makale okuması yapıyor, staj ve yaz okulu fırsatlarını araştırıyorum. Şubat ayı da en az Ocak kadar hareketli geçecek gibi çünkü daha şimdiden netleşen 3 etkinlik var katılacağım. 6 Şubat’ta Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi INTEGRA Robotik Takımının organizasyonunda yer aldığı Girls FIRST etkinliğine konuşmacı olarak, ardından Acıbadem Üniversitesi Yaşam Bilimleri Kongresi‘ne de FST adına stant görevlisi olarak gideceğim. Daha sonrasında neler olacak, şu an kestiremiyorum fakat bu ayın sonunda fark ettiğim şey şu oldu; bu koşuşma, yoğunluk hiç bitmeyecek ve zaten bitmemeli. “Bu hafta şu işleri bitireyim, rahatlayacağım. Şunu atlatayım, bir hafta tatil yapacağım.” gibi laflarla bir yere varamayacağımı ve beni ayakta ve diri tutanın da bu tempo olduğunu fark ettim. Her zaman ilgilenmem gereken bir şeyler oluyor ve ben de bunları zaten seve seve yapıyorum, yorulmama rağmen bitirince içimden geçirdiğim o “dinlenme” umrumda olmuyor çünkü elimden geleni yaparak bitirmenin verdiği mutluluk bana yetiyor. Bu koşuşma bitmemeli, bittiği an her şey bitmiş olur çünkü. 

2018’e çok büyük bir enerji ile başladım ve her şeyin bir önceki günden daha güzel olması için her gün çok büyük bir hevesle çalışıyorum. Kendimden tek beklentim, vaz geçmemek ve pes etmemek. Hoş geldin 2018, gerçekten.

Zamanında Buğra’nın bana söylediği ve hala da sık sık hatırlattığı bir şiir var, o şiirin bir kesitini paylaşmak istiyorum son olarak;

When you start on your journey to Ithaca,

then pray that the road is long, full of adventure, full of knowledge.

Yola çıktığınız zaman yolculuğunuzun uzun, macera ve bilgelik dolu olmasını dileyin.

İyi yolculuklar, sevgiler.

Berk, Alparslan Amca, Ben. (Özür dilerim Berk ama tüm fotoğraflarda gözlerin kapalı, kasten yapmıyorum.)

“Güzel

insanlar

tanı,

tanıdığın

insanları

güzelleştir.”

Yayınlayan

Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım." Berfin Dağ tarafından yazılmış tüm yazıları görüntüle

2 thoughts on “Olan, Biten, Olmakta Olan #1”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir