Merhaba!

3. İspanya Notları yazısına başlıyorum. Bugün 19 Ekim, fakat anlatmaya 12 Ekim’den başlayacağım. Ayrıca 3 gün önce, İspanya’daki 3. haftamı doldurdum!

İlginç bir şekilde, son blog yazısından sonra her şey çok güzel gitmeye başladı. Eksiklerim tamamlandı gibi oldu.

12 Ekim Cuma günü, dersim olmadığı için güne dizi izleyerek başlamıştım. Sonra Shira’nın evine gittim ve birlikte yeni bir YouTube videosu çektik. Akşam ise oryantasyonda tanıştığım Alman kız ile buluşacaktık ama son anda işi çıktığını söyledi. Burada birini ekmek Türkiye’de olduğundan çok daha basit. Ben ekmiyorum tabii ki fakat çok ekiliyorum.

Geçen yazıda Shira’nın beni Cumartesi günü sahile çağırdığını söylemiş ve aslında gitmek istemediğimi söylemiştim. Cumartesi sabahı erkenden kalkıp hazırlandım, beslenme çantamı da hazırladım ve Shira’ya gittim. Beni uyandırıp kendisi uyuduğu için otobüse son anda yetiştik. Şanslıyız ki, otobüs terminali garip bir şekilde evimize 5 dakika yürüme mesafesinde. Çok ballı bir noktada oturuyorum.

Sahile gitmek için önce La Manga’ya gittik. Orada iki tane büyük sahil var, Calblanque ve Honda plajları. Biz ilk olarak Honda’ya gittik otobüs son durak olarak bizi orada indirdiği için, Calblanque plajı ise 1 saat 30 dakikalık yürüme mesafesinde. Ben hazır gelmişken Honda plajına gitmemizin daha mantıklı olduğunu savunurken Shira buraya Honda plajı için değil Calblanque için geldiğini falan söyledi ve yürümemiz gerektiğini savundu. Üstelik sahile giden bir sürü arabalı aile varken (hafta sonu olduğu için) otostop çekmek istemediğini söyledi. Delirdim tabii. Yolun yarısını yürüdük ve ben artık yürüyemeyeceğimi söyleyip otostop çektim. O ise yürümeye devam etti ama çok tatlı bir çift durunca, ona seslendim ve dönüp bindi. Onlar da tam olarak sahile gidiyordu ve çok tatlılardı, bir de kadın bana ilk camı açtığında “İngilizce konuşabilir misin?” dedi, “Aksi mümkün değil zaten ehuehue.” dedim. Şanslıydık, sahile giden yolda “Yılan çıkabilir” tabelaları vardı çünkü.

Hava ve deniz çok güzeldi. Çok kalabalık değildi ve hep çocuklu aileler olduğu için minik çocuklarla kumdan kale yapıp frizbi oynadım. Bu sahil günümüzün nasıl geçtiğini görüntülemek için ilk kez bir vlog çektim ve YouTube kanalımda yayınladım. Tabii ki orayı aktif kullanmak gibi bir niyetim yok, ben yazmayı daha çok seviyorum ama bazı şeyleri göstermek de istiyorum. Bu nedenle görüntülü ve müzikli, klip tarzında ıvır zıvırları hazırlayıp oraya koyabilirim. İlk vlogumu aşağıdan izleyebilirsiniz.

Pazartesi günü tekrar çok isteksiz bir şekilde okula gittim. İsteksiz olma sebebim, dersleri ders esnasında anlamıyorum, kütüphanede kitapların nerede olduğunu bulamadım, ders notlarının hepsine sahip değilim, arkadaşım yok ve dersler dilden bağımsız olarak da zor.

Pazartesi günü derslerden sonra İmmünoteknoloji lab pratiği vardı, saat 16’dan 20’ye. Dersim 13’te bitince kütüphaneye gittim, fakat biyoloji bölümünde sadece dergiler vardı. Ayrıca ayakkabım da zeminde çok ses çıkardığı için fazla dolanmadan çıkıp labı bekledim. Pratikler Tıp fakültesinde olacağı için oraya gittim, ve labı bulamadım. Ders saati geldi, ortalıkta sınıftan kimseyi göremiyorum. Biraz beklersem belki hocayı görürüm diye kaldım, yine yok. Ders başlangıç saatinden 20 dakika geçti ve ben umudumu kesip eve döndüm. İyice sinirlenmiştim çünkü başta saydığım sorunlar yetmiyormuş gibi bir de labı kaçırmıştım. Eve dönüp uyudum.

Ertesi gün, Salı günü, Protein Mühendisliği dersi hocası bana eksik ders notlarımı verdi ve bir seminer grubuna girmem gerektiğini söyledi. O ara ders bittiği için sınıfta çok az kişi vardı ve onlara “İngilizcesi iyi olan var mı?” dedi. Aralarından 2 kız, bana yardımcı olabileceklerini söyleyince seminer grubu olarak onlara dahil oldum. Dersin hocası seminerimi İngilizce verebileceğimi söyledi. 😀 Tabii İspanyolca’dan iyidir ama Türkçesini yaparken bile zorlandığım bir şeyi sınıf karşısında İngilizce yapacağım. Neyse ki onların da İngilizcesi mükemmel değil.

Dahil olduğum gruptan bir kız yanıma gelerek beni WhatsApp grubuna eklemek için telefon numaramı istedi ve böylece sınıftan biriyle bağlantı kurmuş oldum. Akşam mesaj atarak, o gün gerçekleşen pratikte (3 gün 3 ayrı grup gidiyor, ben 1. grupta olduğum için pratiğim Pazartesiydi. Bu kız 2. gruptaymış, onların pratiği de Salı günü.) hocanın beni sorduğunu, Çarşamba günü pratiğe gelmek için son şansım olduğunu yoksa not alamayacağımı söyledi. Ben de labı bulamadığımı söyledim tabii. Bunun için 3. grupta olan birine yazabileceğini ve o kişinin labdan önce ve labda bana yardımcı olabileceğini söyledi. Buna aşırı sevindim.

Çarşamba günü dersten sonra yine saatin 16 olmasını bekledim ve Alba(bana yardım edecek olan sınıf arkadaşım) ile buluşup, Tıp fakültesine gittik. Labın önünde beklerken beni Christina ile tanıştırdı, çünkü onun İngilizcesi daha iyiymiş. Laba girince de üçümüz grup olup tek bench kullandık, bu konuda şanslıydım çünkü pratiği nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ben ELISA testi yapacağız sanıp ona çalışmıştım fakat bir fareden iki lenfatik organ(timus ve dalak) alıp bunların aktivitesini test edecekmişiz.

Laba girince hoca yoklama aldı ve ismimi saymadı doğal olarak, ben yanına gidip durumu açıklayınca “3 gündür seni bekliyorum, sonunda geldin.” dedi ve takıldığım, anlamadığım bir yer olursa bana baştan anlatabileceğini söyledi. O kadar mutlu oldum ki!

Pratiği yaparken fareyi kesip organları ben çıkardım. Dalağı bulmak biraz zordu çünkü fare cidden çok çok küçüktü. Sonra bu organları parçalayarak ardından çöktürme yaptık, çöken kısmın çoğunluğu lif olduğu için bunu alıp tekrar çöktürme yaptık çünkü hücrelerin mümkün olduğunca sıvı içinde ayrılması gerekiyordu. Daha sonra bu hücrelerin ne kadarının ölü, ne kadarının aktif olduğunu görmek için boyama yaptık ve hücre saydık. Ardından bu yaşayan hücrelerin de ne kadar iyi çalıştığını görmek için farklı küçük plakalara farklı maddelerle koyup, dolaba koyduk. 2-3 gün sonra büyüyüp koloni haline gelen hücreler aktif olan hücreler olmuş olacakmış.

Christina ve Alba, labda yaptığımız her hesaplamayı, her işi anlattılar anlık olarak anlattılar. İnanılmaz mutlu olmuştum, okula geldiğimden beri ilk kez bir dersi anlıyor ve bir derste bir şeyler yapıyordum üstelik arkadaş da edinmiştim. Lab dersi saat 20’de bitti ve çıkmadan önce herkes gidince hoca bana tekrar baştan özet geçti. Tam çıkmışken polarımı unuttuğumu fark ettim ve laba geri döndüm, o arada hoca labı topluyordu. Yardım edebileceğimi söyledim ve o esnada sohbet ettik. Benim İngiltere’den geldiğimi düşünmüş çünkü İngilizce konuşuyormuşum. Buna şaşırdım. Sonra kendi araştırma geçmişinden ve İngilizceyi nasıl öğrendiğinden söz etti, doktorasını New York’ta yapmış! Her zaman yanına gidebileceğimi söyledi ve çok sevindim.

Eve geldiğimde tükenmiştim çünkü saat 21:30 olmuştu. Aldığım notlara çalışamadan, yemek yiyip uyudum ve ertesi sabah kalkıp tekrar okula gittim. Perşembe günü, okuldaki en güzel günlerimden biri oldu.

Sınıfa girip yine her zamanki en en arka sıraya oturdum. Sonra ön sıradan bir kız ve bir erkek yanıma gelip benimle tanıştı, Julia ve Alejandro. Garip olan şu ki, sınıfa geldiğimden beri bu kız dikkatimi çekiyor çünkü çok konuşkan, aktif ve ayrıca güzel bir kız. Biraz fazla makyaj yapıyor ama nedense yakışıyor. İlk haftalarda hep çok havalı ve soğuk olduğunu düşünmüştüm ama ne kadar ön yargılı olduğumu gösterdi, benle arkadaş olmaya çalışan ilk insan oldu. Tanıştıktan sonra bana nereden geldiğimi sordu, Türkiye deyince onlar da şaşırdı. Hatta biraz fazla şaşırdılar. Onlar da lab hocası gibi, İngiltere’den geldiğimi sanmış. Sanırım sorun şu; mesele benim aşırı akıcı veya aksanlı konuşmam veya İngiliz gibi görünmem değil. Buradaki insanlar İngilizce’nin artık evrensel bir dil olduğundan ve herkesin ana diline ek olarak az da olsa İngilizce bilip yabancı bir yere gelince İngilizce konuşmayı denediğinden habersizler. Çünkü Avrupa’da her milletin kendi dili var ve İngilizce İngilizlerin. Denklemleri bu bence, bu nedenle herkes beni İngiliz sanıyor. Ne yapayım yani, Türkçe mi konuşayım? 😀 Onlar da İspanyolca’ya ek olarak İngilizce konuşabiliyorlar, hatta benle herkes direkt rahatça İngilizce konuştu ama İngilizce konuşunca neden İngiliz gibi göründüğümü anlamadım.

Kısa bir sohbetten sonra arkada oturmak yerine onların yanına gelebileceğimi söylediler, ben de kalkıp onların yanına oturdum. Sonra yanıma başka bir kız daha oturdu, onunla da tanıştık ama ismini unuttum. Ders bittikten sonra Julia yanıma gelip, İmmünoteknoloji notlarımın tam olup olmadığını sordu. Sınıfta hocanın verdiklerinden farklı notlar kullanıyorlarmış çünkü hocanın kullandığı yetersizmiş. Ben sınıfın kullandığı notlara sahip değildim ve Julia bana hemen mail olarak hepsini gönderdi. Çok tatlı yahu. Ayrıca bana neden biyoteknolojiden ders seçtiğimi sordu, çünkü biyoteknoloji, okulun en zor bölümlerinden biri olarak ün salmış. 🙁 Bunu bilmek çok iç açıcı oldu.

Akşam olunca da yine sınıftan biri, sanırım sınıf grubundan numaramı bularak, bana mesaj atıp başka bir ders için yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordu. O an cidden aşırı mutlu oldum, birden inanamadım herkesin bu kadar yardımsever ve sıcak olabileceğine, ama öyleler!

Sanırım biraz evimi ve ailemi özledim.

Ertesi gün dersim olmadığı için ve haftayı geride bıraktığım için akşam biraz dışarı çıktım. Yeni tanıştığım biriyle sohbet ettim, müzikleri aşırı iyi olan bir mekanda yeni müzikler keşfettim, yağmurda yürüyüş yaptım, buraya özgü etli ve yumurtalı bir börek denedim, tanıştığım kişi bana Murcia’nın tarihi yapılarını anlattı çünkü kendisi bir arkeolog ve aynı zamanda tarih bölümü mezunuymuş. Bu şehrin bu kadar ilginç şeylere ev sahipliği yaptığını bilmiyordum, dün burayı biraz daha sevdim. Ayrıca tanıştığım kişi, adı Juan, bana çok faydalı bir tavsiye verdi;

Neden şehri ve İspanya’yı keşfetmek için gezmediğimi ve neden çok fazla dışarı çıkmadığımı sorunca biraz tembel/üşengeç bir insan olduğumu söyledim. Fakat aynı zamanda bir şeyleri değiştirmek, burada verimli vakit geçirmek istediğimi, derslerimi vermeyi ve dil öğrenmeyi hedeflediğimi söyledim. Bana, “Çok basit. Bir karar ver, ya tembel ol ya da bir şeyleri değiştir. Tembel olup gerçekten mutlu olacaksan tembel ol, hiçbir şey yapma, ama tembel olurken bundan şikayet etme. Bir şeyleri değiştirmek istiyorsan ve o seni daha çok mutlu edecekse de tembel olmaktan vazgeç, çalış, gez, öğren.” dedi. Sanırım ben tembel bir insan olmak istemiyorum. Evet, her şey birden çok zorladığımda, birden yalnız ve sorumluluk sahibi hissettiğimde konfor alanımdan çıkmayıp tembellik etmeyi, olduğum noktada sabit kalmayı tercih ediyorum. Sorunun üstüne gidip onu çözmekten kaçıyorum, fakat o sorunu çözdüğümde çok daha fazla mutlu olacağım, bunu da biliyorum. Buraya ilk geldiğimde adaptasyon sürecinde tembellik ettiğim için ilk 2 hafta hiçbir şey öğrenmedim, hiçbir yeri gezmedim, hiçbir arkadaş edinemedim. Juan, bu detayı fark etmemi sağlamıştı.

Bugün dersim olmadığı için sabah bir Türk kahvaltısı hazırladım kendime… Ev sahibim grip olmuş, kıyamam. Bu blog yazısını bitirip ders çalışmaya başlayacağım. Bugün Cuma, 3 gün boyunca okulum olmayacak. Ne yapacağımı bilmiyorum. Farklı bir şey yapmak ve daha fazla İSpanyolca çalışmayı planlıyorum. Bunları da yeni blog yazımda anlatacağım.

Umarım bir sonraki blog yazısında çok daha güzel anlar paylaşırım.

Her gününüzün bir öncekinden daha güzel geçmesi dileğiyle,

sevgiler!

Posted by Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım."

4 Yorum

  1. Çevrene ne kadar güzel insan alırsan hayatın o kadar güzelleşiyor. Ne güzel sende orada kendin gibi güzel insanlar bulabiliyorsun. Tüm sene sürecini izleyip şimdi de bu yaşadıklarını görmek inanılmaz mutluluk verici ve örnek alınası. Bizi de bu sürece ortak ettiğin için tüm okuyucuların adına teşekkür ederim. 🙂 Sen oradayken daha çok böyle güzel yazı okuyacağız. Umarım bir gün bende sana böyle bir yazı linki atabilirim “bak yazdım” diye. Şimdilik yazmak konusunda yol alamasam da benim içinde güzel bir gelişme oldu. Yorum yapıcam yapıcam deyip köftelik yapıyordum. Sonunda yazabildim. belki bir gün yazı da yazarım.

    Cevapla

    1. Ben teşekkür ederim Atakan. :’) Senin de içini döktüğün yazıyı okuyacağım günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım. Bir an önce denemelisin! Yorumun için teşekkür ederim.

      Cevapla

  2. Her şeyin yoluna girmeye başlaması çok güzel. Umarım daha da güzel devam eder.
    Fare için üzüldüm ama bilim için bunun olması gerekiyor tabii. Üzerinde deney ve araştırma yapılan tüm canlılar bizi affetsin!
    Yeni video da çok eğlenceli olmuş. Gerçi video 899. saniyede başlasa da ben en baştan izlemeyi tercih ettim. 🙂 Ve aklıma “Ben kamera karşısında makyaj yapmaya hazır hissetmiyorum” yorumun geldi. 😀
    Makyaj yap veya yapma bence her halinle güzelsin.
    Her günün değil her anın güzel geçsin.

    Cevapla

    1. Çok teşekkür ederim, iyi ki varsın.
      Senin de öyle geçer dilerim.
      Sevgiler!

      Cevapla

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir