Merhaba, bu hafta olup bitenleri günlere bölmeyeceğim ama yine aklıma geldikçe yazacağım, çünkü her gün yazamayabilirim ama önemli şeyleri yazmak geliyor içimden. (Önemli hiçbir şey olmadı.)

Çarşamba günü, yani 3 Ekim, Shira kendi evine yerleştikten sonra kebap yemeye gittik. İkimizin evi birbirine çok yakın, yürüyerek 2 dakika bile sürmüyor. İkimizin arasında da bir kebapçı var. Pek Türk mekanına benzemediği için bugüne kadar girmedim ama o gün acıkıp gittik. Sahibinin Türk olmasını beklemiyordum çünkü etraftakilerle akıcı şekilde İspanyolca konuşuyordu. Bizim masaya geldiğinde niyeyse İngilizce konuşarak (neden yani, ne alaka??) “Türk müsünüz?” diye sordum. Tabii anlamadı, ben de anlamayınca Türk olmadığını düşündüm. Sonra Shira’ya “Türk değil” dediğimde adam bana dönüp “Siz Türk müsünüz?!” dedi. 😀 Faik Abi ile böyle tanıştık. O gün ayaküstü sohbet etsek de, bize çok iyi davrandı ve karnımızı ciddi derecede doyurdu. Sonraki günler okuldan dönerken hep selam vererek eve geçtim, geçen gün vaktin varsa otur kahve içelim, dedi. Oturduk ve iki saate yakın sohbet ettik, nasıl daldıysak zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Ayrıca köken olarak babamla aynı köyden olduklarını öğrendim. Açsan döner yapayım deyip duruyor, ama ben oraya hiç aç gitmiyorum. 😀

Yeni haftanın başında, Pazartesi günü ilk kez kendi derslerime girdim. Biyoteknoloji bölümü derslerine, çünkü geçen hafta Biyoloji bölümü derslerine girmiştim sınıf değişikliğinden haberdar olmadığım için. Kendi bölüm derslerimi cidden sevdim, Moleküler Genetik Mühendisliği, Protein Kimyası Mühendisliği, Biyomoleküler Reaksiyon ve Biyoreaktör Mühendisliği, Biyoteknolojinin Sosyal Bilmemneleri bir de İmmünoteknoloji alıyorum. Hepsinin ismi bile zor maşallah. Bugün haftanın son ders günüydü (11 Ekim Perşembe) çünkü yarın ulusal bir festival var ve okul yok. Zaten genel olarak Cuma günleri dersim yok, haftanın 4 günü var sadece. Bugün okula gitmedim ama bundan söz etmeyeceğim. :d Gerçi Salı da gitmedim. 2 gün gittim sadece.

Bu hafta yemeğimi hep kendim yaptım, sadece bir gün Burger yemeye gittim, ama efsaneydi gerçekten keşke her gün gitsem. Evde envaiçeşit makarna, patates kızartması ve diğer kızartılan dondurulmuş besinler, tostlar ve sandviçler yapıyorum. Zaten başka da bir şey sevmiyorum. Bir de kaburga dolması seviyorum ama onu yapamam, neden derseniz burada kaburga satılmıyor kendim deşmem lazım. Bir de, kola içmeyi azaltmam lazım sanırım.

Derslerimi hocadan dinleyince anlamadığım için slaytlardan takip ediyor ve evde çalışıyorum. Dün notları çevirerek bir gözden geçirdim, ağır ilerlemek dışında bir zorluğu yoktu. Yani normal çalışma süremin iki katı süreyle aynı kısmı bitireceğim sadece. Bir de, Biyoreaktör dersi ciddili zor. Türkçesini alsam yine efsane zorlanırmışım, şimdi iki kat zorlanacağım ama bakalım…

İspanyolca derslerine hız verdim. Günde 2 saat falan tamamen dil çalışıyorum, ama kullanamıyorum.

Ev sahibimle birlikte yemek yediğimizde hep İspanyolca ve Flemanko müzik açar, çok da sever yani belli, sürekli dinliyor ve bana da tanıtıyor. Geçen gün beni Flamenko Festivaline davet etti. Birlikte gidebiliriz dedi, ben de kabul ettim. 28 Ekim’deymiş, bakalım nasıl olacak.

Dersler dışında neredeyse hiçbir şeyle ilgilenmiyorum bu sıralar. Sadece neredeyse sonuna geldiğimiz Öykü Yarışması ile ilgileniyorum. Özellikle ilk hafta yaşadığım yerleşme, alışma problemleri de geçince iyice uyuştum. Okula bile gitmeye üşeniyorum, çünkü beni yataktan kaldıracak kadar ısınamadım. Arkadaş edinemedim ve dersleri okulda değil evde öğreniyorum. Notlar da elimde, yoklama falan da alınmıyor. Bunun için farklı faaliyetler bulma peşindeyim. İlk olarak okulun spor departmanına frizbi takımları olup olmadığını sordum ama yanıt alamadım. Sanırım bunu oluşturmak biraz bana kaldı. Bir de çizim defteri alıp çizim yapmaya dönmek istiyorum. Hem kafamı dağıtıyor hem de özlemişim bir şeyler karalamayı.

Okulda geçirdiğim 3-4 saatten sonra kalan tüm zamanımı evde, bir odada geçirdiğim için Shira bu hafta sonu sahile gitmeyi önerdi. Yine üşendiğim için gitmek istemiyorum ama sürekli evde durduğumda da bunca çileyi çekip başka bir ülkeye yaşamaya gelmiş olmamın bir anlamı kalmıyor, bunu evde de yapabilirdim. Bu nedenle sanırım sahile gideceğim…

Bu arada, bazen Türkçe konuşmayı, daha doğrusu genel olarak uzun uzun konuşmayı özlediğim için Instagram canlı yayını açıyorum. Daha doğrusu bir kere açtım ve hoşuma gitti, belki devam ettiririm. Katılmak isterseniz, beni @berfindagram kullanıcı adıyla bulabilirsiniz.

Önümüzdeki hafta daha fazla İspanyolca konuşabilmek, birkaç arkadaş edinmek ve derslerimin ciddi bir kısmını anlamış olmayı ümit ederek bu yazıyı sonlandırıyorum.

Bir sonraki yazımda çok daha güzel gelişmelerden söz etmek istiyorum.

Sevgiler…

Posted by Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım."

3 Yorum

  1. Bence çok iyisin, şahsen yaşadıklarını çok iyi anlıyorum. Mümkün olduğu kadar dışarı çık ve gezebildiğin kadar gez. Bazı şehirlerde öğrencilere ücretsiz veya ufak bir ücretle gidilebilecek etkinlikler oluyor. Bunları araştırabilirsin, sergi, müze vs. Ev sahibinin sempatik biri olması da şans için. Birkaç arkadaş da bulursan süper olur tabii. Senin yapamayacağın bir şey olduğunu hiç sanmıyorum:) Haberlerini merakla bekliyorum. (asker mektubuna bağladım:))

    Cevapla

    1. Çok haklısınız çıkmam gerektiği konusunda, burada birçok müze olduğunu öğrendim ve ayrıca çok fazla tarihi mekan var. Arkadaş da edindim üstelik! 🙂 Çıkıp gezeceğim. Çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız. <3

      Cevapla

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir