Ben; asla hatalarından ders çıkarmayan ve ne olduğunu bilmediği halde bir şeylere güvenerek sürekli her şeyi erteleyen ve normalde rahatlıkla varacağı sonuca son anlarda sürünerek varan ve sonra da kendisini sürünecek hale getirdiği için pişman olup “daha iyisini yapabilirdim.” diyerek kendini suçlayan ve bu döngüyü her önemli olayda tekrar tekrar yaşayan biriyim. Evet aynen böyle. 

Merhabalar, umarım hepiniz iyisinizdir ve her şey yolundadır. Bu yazımda size 6 Şubat tarihinde konuşmacı olarak katıldığım, Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi INTEGRA Robotik Takımı tarafından Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlenen Girls FIRST Konferansı’ndan, günün nasıl geçtiğinden ve bu süreçte edindiğim deneyimlerden söz edeceğim. Hazırsanız başlıyoruz. Merak etmeyin, yazılarımın çok uzun olduğuna dair aldığım geri dönüşler sebebiyle artık daha kısa ve öz yazmak için çaba sarf edeceğim. Bakalım bu çabamda ne kadar başarılı olacağım? (Daha konuya girmeden bile uzatmamdan, bu konuda katetmem gereken çok yol olduğunu anlayabilirsiniz.)

Hakkari-Çukurca konferansı ardından, tatilimin geri kalanını evde ailemle, dinlenerek ve çalışarak geçirebileceğimi düşünüyordum ve bu şekilde tatil yapmayı çok fazla istiyordum. Ocak sonuna doğru Atakan ve Berk’in ortak arkadaşı olan ve kendileri gibi YGA’lı olan bir başka Berk’ten mail aldım. Reklam mailleri dışında aldığım her iletişim maili bir öncekinden daha çok heyecanlandırıyor beni, ama Berk çok daha fazla heyecanlandırmıştı. Kendisinden, robotik takımlarından, planladıkları konferanstan ve FST konusundaki düşüncelerinden söz ediyordu. Berk bana bu maili attıktan sonra Atakan ve bizim Berk(karışmasın diye Mustafa Berk diyeceğim) ile de üzerine konuştuk ve Berk ile tanışmak için iyice heyecanlandım. Kendisi beni şu an ortaokul çağında olan kızların bilim ve teknolojiye olan ilgilerinin artması için ve kariyer planlamaları için ilham alabilecekleri kadın liderlerle bir araya gelmeleri için düzenleyecekleri Girls FIRST Konferansı’na davet etmişti. 

INTEGRA Robotik Takımı’nı, Bahçeşehir Fen-Tek Lisesini ve konferanstaki diğer başarılı kadın konuşmacıları düşününce çok heyecanlandım. Fakat bir yandan da, Türkiye’nin “en iyilerinin” bulunduğu bir ortama ne katabileceğimi düşündüm. Bu beni oldukça geriyordu. Her ne kadar bir hafta öncesinde Çukurca’da benzer bir konferans vermiş olsam da bu gözümde çok fazla büyümüştü. Açık konuşmak gerekirse; kendime hiç güvenmiyordum. O an; her blog yazısının olmazsa olmazı olan, Mustafa Berk nasihati her zamanki gibi geldi; “gözünde değil gönlünde büyüt.”

Etkinlik öncesi Berk ile konuşma fırsatımız oldu. Kendisi gerçekten harika biri! Yaptıklarını ve düşüncelerini dinledikçe kendisine hayran kaldım. 

Yazı girişinde sözünü ettiğim köfteliği işte tam da bu süreçte yaptım. Yine, konuşmamı netleştirmeyi son güne bıraktım. Her şey önce “yarın tüm günü buna ayırır hallederim.” diyerek başlıyor ve “uçakta hallederim” ile devam edip “gece uyumam ve hallederim ya” diye sonlanıyor. Böylece son gece uyumayıp, etkinliğe uykusuz gidiyorsunuz.

Etkinlikten önceki geceyi İstanbul’da yaşayan abimin evinde geçirdim ve film izleme tekliflerine karşı koyamadığım için sunuma hazırlanma işini geceye bıraktım. Çünkü uyumamak her zaman basit bir karar gibi görünür.

Gece saat 2’de başladığım sunumumu sabah 6:30’da tamamladım, konuşmamı da ana hatlarıyla belirlemiştim. 11’de Beşiktaş’ta olmam gerekiyordu, bir saat bile olsa uyuyabilir miyim diye düşünürken aniden aklıma konumumun BEYLİKDÜZÜ olduğu geldi ve hiç uyumadan hazırlanıp çıktım. Tam vaktinde varmıştım. Future Science Team ekibinden Zeki, Elif ve Tutku benden önce gelmişti. Onları orada görünce çok duygulandım. :'( Benden önceki tüm konuşmaları dinleyebildim, zaten ben son konuşmacıydım.

En arka sıralarda oturuyorduk, bu nedenle salona girenleri fark ediyorduk. Birden salonda giren biri yine dikkatimi çekti ve dönüp bakınca TOLGA ABİ olduğunu fark ettim. Ya, nasıl olur ya, yine gelmişti, yine sürpriz yapmıştı! Normalde kendisini görmeye hazırlıklıyken bile her görüştüğümüzde duygulanan ben, böyle sürprizler yaptığında iyice sulugöz oluyorum. Bundan önceki Blog Yazarları Çalıştayı’nda da gelmişti ve yanımda olmuştu. Bu etkinlikte hepsinden çok desteğine ihtiyacım vardı ve gelmişti! Hem içim içime sığmıyordu, hem de sessiz olmam gerekiyordu.

Kalkıp yanına koştum, gülerek bana sessiz olmamı işaret etti ama o an tek yapmak istediğim kocaman sarılmaktı. Yaptım da. Gelmesine hiç ihtimal vermiyordum çünkü daha bir gün öncesienden bana “yanında olamasam da kalbim seninle” demişti. Her seferinde aynı şeye kanmam… Çok mutluydum çok. O günü özledim şimdi yazarken. 

Sonra çıkıp konuşmamı yaptım. Konuşmama Yunus Emre’nin dizeleriyle başladım, 

“Çevik bahri olmak gerek, 

bir denize dalmak gerek.

Bir cevher çıkarmak gerek, 

sarraf onu bilmez ola.”

Daha sonra daldığım denizden, çıkardığım cevherden ve FST ile şu an yaratmaya çalıştığımız fırsat eşitliğini amaçlayan atmosferden söz ettim. Konuşmamı da Marilyn Monroe’nun şu cümlesiyle bitirdim; 

“A wise girl knows her limits, a smart girl knows that she has none.” (Deneyimli bir kız limitlerini bilir, akıllı bir kız ise limitleri olmadığını.)

Sahnedeyken arada Tolga Abi’ye, Zeki, Elif ve Tutku’ya bakıyordum. Gülümsediklerine göre her şey yolundaydı. Kendi hikayemi, Future Science Team’i nasıl oluşturduğumuzu ve kendi fırsatlarımızı nasıl yarattığımızı anlattım. Sonra soruları yanıtladım ve etkinlik sona erdi. Uykusuz olduğum için konuşmamın çoğunu hatırlamıyordum ama Elif üşenmeyip uzun videolar çekmiş. 

Sahnede kürsüde olduğum bir fotoğraf. Direklerim kürsüde ve ellerimi enemde birleştirmiş gülümsüyorum.

Konuşma bitince ben. Bu pozu neden, nasıl vermişim hiç hatırlamıyorum ama sonu güzel bitmiş anlaşılan.

Etkinlikten sonra oradaki öğrencilerle biraz sohbet ettik. Gerçekten çok anlamlı bir etkinlikti çünkü dinleyenlerin çoğunluğu kız öğrencilerdi ve hepsinin çok güzel hayalleri, hedefleri vardı. Benim dışımdaki başarılı kadın konuşmacılar da çok güzel izler bırakmıştı öğrenciler üzerinde. Umarım devamı gelir ve böyle etkinlikler güzel izler bırakacak şekilde artar. 

Etkinlikten sonra hepimiz aç olduğumuz için FST İstanbul + Tolga Abi ile kokoreç ve midye yemeye gittik. Yolda ilk kez kokoreç yiyeceğimi söyleyince kokoreçten çok kokoreç yememiş olma linci yedim. Daha fazla linç yemeyeceksem itiraf etmeliyim ki kokoreci pek sevmedim. Yenmeyecek bir şey değil fakat özellikle gidip yemem. Bunun bir de hastası var bir sürü. Bilemiyorum… Halbuki işkembe hastasıyım. İşte işkembe tadı gelseydi bunu da severdim de ekmek arası baharat yedim resmen… Daha doğrusu benim yerime yine Tolga Abi yedi. O arada uzun uzun sohbet ettik, Tolga Abi’nin uzunca bir şeyler anlatmasını çok özlemiştim. 

Mustafa Berk de o esnada beni arayıp Boğaziçi’nde buluşabileceğimizi, çünkü Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden iki arkadaşıyla vakit geçirebileceğimizi söyledi. Bu fırsatı kaçırmak istemedim ve bir saat sonra kuzey kampüste buluşmak üzere anlaştık. O bir saati Tolga Abi ve çılgın ekiple çay içip sohbet ederek geçirdik, sonra ekiple ayrıldık. 

Sanırım günün en güzel anlarından biri Tolga Abi ile Beşiktaş’ta yürümekti. Yaklaşık iki yıl önce bir gün dertleşirken bana “Ileride bir gün maçtan çıkıp ağaçlı yoldan Beşiktaş’a yürürken ‘Ya gerçekten ne sacma sapan günlerdi’ diye bu günleri hatırlayıp güleceğiz” demişti. Tek eksik maçtan çıkmamızdı. O gün de gelir belki! :’)

Tolga abi ila yan yana çekilmiş bir selfie. Benim saçlarım her zamanki gibi açık ve fotoğrafın yarısını kaplıyor.

Tolga Abi ve Beşiktaş.

Biz yürürken Mustafa Berk aradı ve eğer hemen yetişirsem Kimya bölümünde işlenecek olan Astrobiyoloji dersine yetişebileceğimi söyledi. Şok olmuştum, daha ne kadar sürprizli bir gün olabilirdi?! 

Tolga Abi beni derse yetiştirebileceğini söyledi ve arabaya atladık, fakat hem trafikten hem de zorlu yollara sapmamızdan ötürü Boğaziçi’ne varmamız uzun sürdü. Olsundu, Tolga Abi ile daha fazla vakit geçirmiş oldum. Belki başka zaman bu derse girebilirim umuduyla Tolga Abi ile vedalaşıp Mustafa Berk ve çoook tatlı arkadaşları Sevgi ve Mehmet ile tanıştım. İkisi de Boğaziçi’nde Moleküler Biyoloji ve Genetik okuyordu. Bir araya geldiğimizde Moleküler Biyoloji ve Genetik binasını gezmeye gittik. Binaya girmeden önce yine MBG okuyan arkadaşım Serhat ile karşılaştık, Berk o an “Her yerden tanıştığın biri çıkıyor, artık sana şaşırmıyorum.” dedi. Haklıydı ama bu karşılaşmayı ben de beklemiyordum. 😀 

Bölüm binası beklediğimden daha sıradandı. Yani normal bir binaydı işte ama insan Boğaziçi olunca bir numara bekliyor. Çok mütevazı, bilim kokan, ilgi çekici posterler ve tablolarla donatılmış bir binaydı. Derslikler de öyle. Sonra asıl kata çıktık; laboratuvarlara! 

Mehmet daha önce bu laboratuvarlarda staj yaptığı için hepsini detaylıca anlattı. Bazı laboratuvarların içini gezmek için izin istedik ve hem çalışma konularını hem de çalışma ortamını detaylıca gezme şansım oldu. İçimden bir sürü soru sormak geliyordu içim içime sığmıyordu ama çalışan bilim insanlarını daha fazla rahatsız etmek istememiştim. İlk kez bu kadar yoğun duygularla olmak istediğim bilimsel ortamda hissettim kendimi; o laboratuvar ortamında. Herkes kendi köşesini kendine göre özelleştirmişti bir de. “Ben olsam buraya dinozorum Rexi’yi koyardım… Buraya da Einstein posterimi.”

Kuzey Kampüs turumuz sona erince yemek yemek için Mecidiyeköy’e gittik. Yemek yerken konular birbirini açtı, kendi alanımla ilgili insanlarla böyle güzel sohbet etme şansını pek bulamam. Sonra Berk ile konuşmak için biriktirdiğimiz konuları konuştuk ve yine bir sürü önemli sözü aklıma kazıyıp kalktım masadan. Berk erkenden ayrıldı ve Mehmet ve Sevgi bana durağa kadar eşlik etti. Sabaha kadar sohbet edebilirdim onlarla ama onlar önemli insanlar ve onların işleri vardır. 

Sonraki iki günüm boştu, çok az dinlendim. Cumartesi günü yani boş olduğum iki günden sonraki gün Acıbadem Üniversitesi’nde gerçekleşecek olan Yaşam Bilimleri Kongresi’nde stant görevlisiydim. Bunun için stantta kullanacağımız broşürleri baskıdan almam gerekti ve bayağı elimi kolumu sallaya sallaya gittiğim matbaada baskıların toplamda 6 koli olduğunu öğrendim. Baskıları yapan Levent Abi harika bir insandı ki beni eve iki koli ile ve arabayla gönderdi, devamını ise Acıbadem Üniversitesi’ne kargoladı. Kargolananları da biricik mentorümüz İnci Abla aldı. Tabii arabanın beni bıraktığı yerden eve kadar getirdiğim o iki koli de ömrümden en az 8 yıl aldı götürdü. 

Yaşam Bilimleri kongresi 10 Şubat Cumartesi günüydü ve o gün Acıbadem’i de görmüş oldum. Stantta caanım Atakan, Mustafa Berk ve FST İstanbul Koordinatörleri Ahmet Taha ve Barış ile birlikte görevliydik. Harika bir gün geçirdik. Semir Beyaz ile tanıştım! Daha muhteşem bir şey olamazdı. Bir de İnci Abla ile her karşılaştığımızda sıkı sıkı sarılmamız da var. Ha bir de kongreye gelen ama kongredeki zamanının çoğunu stantta bizle geçiren Beyza ve Elif de günü muhteşem kılan kişilerdi. Ayrıca standa uğrayan herkes, bizi takip ettiğini söyleyen ve o gün tanıştığımız herkes beni aşırı mutlu etti. Bu müthiş günün ardından müthiş insanlarla yemek yedik ve ben bilgisayarımın şarjını Beylikdüzü’nde unuttuğum için normalde yemekten sonra direkt otogara geçecekken erkenden ayrılıp tekrar Beylikdüzü’ne gittim ve otobüse de son anda yetiştim. Bu koşturmaca bana en az 10 kilo kaybettirmiştir diye hayaller kurarken yerimde saydığımı öğrenmem acı oldu.

Stant ekibinin gün sonunda çektiği toplu fotoğraf.

Future Science Team gençleri. Soldan sağa -ayakta- Atakan, İnci Abla, Mustafa Berk, Elif, Beyza. -oturan- Ahmet Taha, Barış ve Ben.

“Bu sondu” dedim. Bu dönem, hiçbir yere gitmeyeceğim ve kendimi bir daha bu kadar çok yormayacağım, diye söz verdim kendime. Geçen gün, 14 Mart günü Uşak’ta konuşmacı olarak katıldığım girişimcilik etkinliği haricinde gerçekten de bu dönem hiçbir yere gitmedim, koşturmadım. Ders çalıştım, cidden.

Her şeyi son anlara yetiştirsem de, koşturup yorulup gün sonunda olduğum yerde uyuyakalsam da, bu anlattıklarım bana harika deneyimler kazandırdı. Bahçeşehir, Boğaziçi, Acıbadem… Gördüğüm bu ortamlar ve tanıştığım onlarca güzel insan bana çok iyi geldi.

“Yeni maceralara…”

Sevgiler!

Posted by Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım."

2 Yorum

  1. Karnaval fedaisi Mart 19, 2018 at 8:30 pm

    Yazılarını ilgiyle okuyorum. Ama lütfen bir dahaki sefere yazılarının arasını bu kadar açma.Sağlıkla ve bilimle kal ☺

    Cevapla

    1. Çok teşekkür ederim. Bu sorunu halledeceğim umarım, daha sık yazmayı ben de çok istiyorum. Bilimle kalın. Sevgiler. 🙂

      Cevapla

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir