Güzel Bir İlk; ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı Nasıl Geçti?

Geçtiğimiz haftalarda, 18 Kasım Cumartesi günü Orta Doğu Teknik Üniversitesi‘nde 1. Astrobiyoloji Konferansı gerçekleşti. Ben de bu konferansta bulundum ve baştan sona bir değerlendirme yazısı yazmak, duygularımı aktarmak istedim. Biraz geç kaldığımın farkındayım, fakat katılmak istediğim etkinliklerin çoğu art arda gelince aktif olarak yazamadım, çünkü detaylı olmakla birlikte “öz” birer yazı hazırlamak istedim her biri ile ilgili. Bu nedenle biraz geciktirmiş olabilirim ama bana sorarsanız acelesi yok zaten, önemli olan eninde sonunda etkinlik yazılarını buraya girebilmem. Çünkü sizlerin de kafasında bu etkinliklerin nasıl geçtiğine dair bir fikir oluşmasını istiyorum, sonraki senelerde katılmak isteyebilirsiniz veya katılamadığınız bir etkinlikte neler olduğunu, hangi konuların konuşulduğunu bilmek isteyebilirsiniz. Bu açıdan, umarım bu anılarım sizler için de faydalı olur.

17 Kasım tarihinde bildiğiniz üzere 3. Blog Yazarları Çalıştayı‘nda yer almıştım, etkinlik sonrasında oradan ayrılıp gece hava limanına geçerek, Ankara’ya uçmuştum çünkü ertesi sabah ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı vardı. Bu iki etkinliğin arka arkaya olması beni çok fazla germişti, ikisine de yetişmek, verim almak ve sorun yaşamadan dönebilmek benim için çok önemliydi. Astrobiyoloji Konferansı’na aynı zamanda görevli olarak gideceğim için çok heyecanlıydım. Bu, ODTÜ’de katıldığım etkinlikler içerisinde görev aldığım ilk etkinlikti. Şubat ayında gerçekleşeceği kararlaştırılmıştı ve o günden beri heyecanla bekliyor, bu etkinlik için yapabileceğim her şeyi yapmak istiyordum. Sosyal medya hesaplarının sorumluluğunu almış, etkinliğe hazırlık sürecinde PR işleriyle ilgilenmiştim fakat daha fazlasını yapmak istiyordum, bu nedenle tasarım ve kayıt ekibine de dahil olmuştum. Bu noktada çoğu ana tanıklık etme fırsatım oldu ve yaşanan sıkıntılardan, ardından ekibin birlikte bu sıkıntıları nasıl aştığından söz etmesem olmaz. Bu etkinliğin katılımcılara yansıyan yüzünün ardındaki bu çabaya, emeğe, fedakarlığa ve insanüstü yorgunluğa şahit olmuştum çünkü.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Etkinliğe iki hafta kala, çoğu görevli topluluk odalarında sabahlamaya başlamıştı. Şanssızlık o ki, aynı zamanda hepsinin sınavları da başlamıştı. Hatta çoğunun (neredeyse hepsinin) etkinlik sabahı Calculus sınavı vardı. Derslere ve sınavlara yetişirken aynı zamanda etkinlik ile ilgileniyorlardı. Etkinliğe bir çok okuldan ilgili topluluklar birlikte katılım sağlayacaktı; topluluklarla ayrı ayrı ilgilenmek, sürekli dilekçeler hazırlayıp bunları vaktinde yetiştirmeye çalışıp okulun Kültür İşlerine giden yolu aşındırmak, etkinliği ücretsiz yapabilmek için masrafları karşılamak adına aylarca sponsor aramak ve bulamamak, Şubat ayında ayırtılmış olan salonun etkinliğe olan ilgi yanında küçük kalması ve büyük salon bulunamadığı için katılmak isteyen yüzlerce insanın kaydının alınamaması ve bunun beraberinde gelen mahcubiyet ve dahası…

Etkinliğin hazırlık sürecinde yaşanan sıkıntılardan öte, etkinlik fikri ortaya çıkar çıkmaz beraberinde sorunlar getirmişti. Astrobiyoloji, diğer disiplinlere göre yeni bir alan ve ülkemizde bu alanda hiçbir organizasyon, etkinlik yapılmamakla birlikte bu alanda çalışan insan yok denecek kadar az. Davet etmek için Türkiye’de olan araştırmacıları bulmak neredeyse imkansızdı, tek çare bu alanın ortaya çıkışını ve bugün hangi sorularla nasıl ilgilendiğini anlatabilecek, yine bu alanla bağlantılı çalışmaları olan araştırmacıları ve akademisyenleri davet etmekti. Bu doğrultuda gençlerin merakı ve ilgisi artabilirdi. Böyle de yapıldı.

Bunun dışında, etkinliği Amatör Astronomi Topluluğu ve Biyoloji ve Genetik Topluluğu iş birliği ile yapacaktı. Birbirinden çalışma ve işleyiş biçimi açısından çok uzak ve farklı topluluklar, bir araya gelip bir ilki gerçekleştirmek için uzun bir süre birlikte çalışacaktı. Çoğunlukla birbirini tanımayan üyeler, kısa sürede bu iş için kaynaşıp birbirlerine ayak uydurmayı ve birlikte senkronizasyon içinde ilerlemeyi başarmıştı. Etkinlik sonrasında aynı ailenin fertleri gibi oldular, çoğu AAT üyesi etkinlikten sonra Biyogen‘e, aynı şekilde Biyogen üyeleri de AAT‘ye üye oldu, bu da ayrı ve çok hoş bir detay. Şu an takip ettiğim kadarıyla bu bağın arttığını, gerçekten aile ortamı oluştuğunu görebiliyorum.

Görsel: Etkinlik sabahı hazırlıklar. Soldan sağa; Mehmet Onur, Ege, Yaren. İkram masası için çay makinesine su dolduruyorlar.
Görsel: Etkinlik sabahı hazırlıklar. Soldan Sağa; Mehmet Onur, Çağrı ve Metin. Mehmet Onur ve Metin, sunuculuk yapacak olan Çağrı’nın papyonunu takıyor.

 

 

 

 

 

 

 

17 Kasım gecesi sabaha karşı Esenboğa Havalimanı’na inmiş, oradan AŞTİ’ye geçmiş, oradan da ODTÜ’ye geçmiştim. Saat 7 olmak üzereydi, görevlilerle iletişim halindeydim ve çoğu yine uyumamıştı. Çoğunun o sabah Calculus sınavı olduğu için gece etkinlikte giyecekleri kıyafetleri giyinip, Fizik bölümü binasına gelip sınava çalışıyorlardı. Diğerleri ise 7’de kongre merkezine geçip orayı hazırlamaya başlamıştı. Ben kampüse girdiğimde hava hala gece gibi karanlıktı, İlkcan arayıp gelip gelmediğimi sorup, geldiğimi söylediğimde Fizik binasından gelip A1 yoluna çıkmıştı, onu takım elbiseyle o soğukta ve o saatte görünce ona belli etmesem de çok duygulanmıştım. Hem etkinlik için her şeyi hazır etmişlerdi, hem uyumamışlardı ve sınava hazırlanıyorlardı. Daha ne yapsınlar?!

Benimle misafirhaneye kadar gelip, sonra kongre merkezine gitti. Ben de hazırlanıp kongre merkezine geçtim, herkes çok şıktı ve dinçti. Ben de onlar kadar uykusuzdum fakat bu kadar dinç olmalarının sebebini zaten kendi hislerimden yola çıkarak anlamıştım; bu hevesle ne yapsanız dinç ve neşeli olurdunuz. 

Hiç kimse kahvaltı yapmamıştı, kulisteki poğaçalardan otlanıp hemen görev yerlerimize geçtik. Ben salon kapısında içeri girenleri karşılayacak ve giriş-çıkışları kontrol edecektim. Bu iş için dönüşümlü çalışmak üzere 6 kişi görevlendirilmiştik. Aylin de kayıt masasında katılımcıların girişini yapıyordu. Katılımcılar 9’dan sonra gelmeye başladı ve Fen Edebiyat Fakültesi dekanının konuşmasıyla etkinlik başlamış oldu. Her konuşmanın belirli kısımlarında salona girip sosyal medya hesaplarından anlık paylaşımlar yapıyordum. Onun dışında, salon dışındaydım. Aylin de öyle, ama o çok daha fazla yoğundu. İlkcan da öyle. Aslında herkes öyle?! Aylin ile özlem gidermeyi bırakın, selamlaşmamıştık bile henüz.

Dekanın konuşması ardından ilk konuşma Mustafa Yücel‘in “Yaşamın Başlangıcının Jeokimyasal ve Enerjetik Temelleri” konulu sunumu ile başladı. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yücel, okyanuslardaki oksijensiz ortamın biyojeokimyası, derin deniz teknolojisi ve sülfür-demir dönüşümünün dinamiği ile yakından ilgileniyor ve hidrotermal bacalar hakkında birçok makalesi bulunuyor. Araştırmalarında Karadeniz’den Baltık denizine uzanan Dr. Yücel; Dünya’da ekstrem şartlar altında gelişmiş yaşamı daha iyi anlamanın, gelecek uzay araştırmalarına ışık tutacağını düşünerek bilime katkı sağlıyor. Sunumun tamamını dinleyemedim fakat dinlediğim kadarıyla çok ilgimi çekmişti çünkü astrobiyolojinin temel araştırma noktalarından biri bizim gezegenimizde ekstrem koşullarda yaşayabilen canlılardır ve onları anlamak, bizden farklı dış şartlara maruz kalan canlıların yaşamını nasıl sürdürdüğüne dair edindiğimiz bilgilere büyük katkı sağlıyor.

Molanın ardından yine aynı konu üzerinden Sema Zabcı‘nın sunumunu dinledik. Sema hocanın konuşma konusu da “Ekstrem Koşullarda Yaşayan Canlılar” idi. Bu konu az önce de değindiğim gibi Astrobiyoloji çalışmalarının günümüzdeki ana araştırma konusu, bu nedenle büyük ilgi uyandırmıştı. Fakat ben tüm sunumu dinleyemedim, hatta ilk dakikasından sonra tekrar kapıya geçtim.

Sema Hocanın konuşması ardından öğle arası başlamıştı, herkes yemeğe geçerken görevliler de sırayla kulise, yemek yemeye geçti. Bazı görevliler ise konuşmacı hocalara yemekte eşlik etti. Aynı zamanda Güneş gözlemi de başladı, kongre merkezi girişine kurulan teleskop ile katılımcılar ara boyunca Güneş’i izleyip, gördükleri görüntü hakkında bilgi edindi.

Görsel: Öğle arası gerçekleşen Güneş gözlemi; Tevfik Uyar gözlem yapıyor.

Öğle arasının ardından ülkemizin çok değerli ve emektar akademisyenlerinden biri olan Prof. Dr. Osman Demircan hocamızın sunumu başladı. Sunum konusu “Yaşanabilir Ötegezegenler”di ve Osman Hoca bu konuşmasında ötegezegen araştırmalarının hangi tekniklerle yapıldığını, ötegezegen keşiflerinin ardından Dünya ile benzerliğin nasıl araştırıldığı gibi önemli konulara değindi. Osman Hoca’dan biraz bahsetmek istiyorum; Osman Demircan ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev almış, çift yıldızlar ve ötegezegenler üzerine dünyaca ünlü çalışmalara imza atmıştır. Ulupınar Gözlemevi’nin kurucusu ve en önemlisi, bu konferansı düzenleyen ODTÜ Amatör Astronomi Topluluğu‘nun kurucu akademik danışmanı olmuştur. Bu nedenle konferans hakkındaki duygularına; mutluluğuna ve gurur duyduğuna tanık olmak, bana da büyük mutluluk vermişti. Kendisi şu an emekli olmasına rağmen bilime olan ilginin artması adına etkinlikler, konferanslar aracılığıyla birçok hayata dokunmaya, öğrenciler yetiştirmeye devam ediyor.

Bu duygu yoğunluğu Osman Hoca’nın sunumu ardından tekrar katlandı çünkü sunum sırası Prof. Dr. Mehmet Emin Özel‘deydi. Kendisinden “Umut Yıldız ile Tanışmak” yazımda söz etmiştim, bana yazdığı bir mesaj kendisini tanımama ve tanıdıkça sevmeme, kendisinden çok büyük ilham almama yol açmıştı. Kendisiyle görüşebilme heyecanıyla katıldığım Dilhan Eryurt Gökbilim Günü‘nden, kendisini göremeden ayrılmıştım fakat o günden sonra daha önce yürüttüğü bir projenin raporlarını almak ve proje üzerine konuşmak için Aylin aracılığı ile mailleşmiştik, ardından bu konferansta kendileri ile sohbet etme ve anı fotoğrafı çekinme fırsatım bile olmuştu. Mehmet Emin Hoca; NASA‘dan Max Planck Enstitüsüne, NASA-Goddard Space Flight Center‘dan, İtalya Kozmik Fizik Araştırma Merkezi‘ne ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’ne kadar birçok yerli ve yabancı araştırma merkezinde görev almış, Türkiye’de 6 üniversitede profesörlük yapmış bir astrofizikçidir. Şu anda da Işık Üniversitesi‘nde çalışmaya devam etmektedir ve popüler astronomi üzerine 3 kitabı, bir CD’si bulunmaktadır. Mehmet Emin hocanın Astrobioyoloji Konferansı’ndaki sunumu ise “Akıllı Yaşam Olasılıkları” üzerineydi ve özellikle bu sunumu takip etmek için salon içinde bulundum. Gerçekten harika bir insan…

Görsel; Osman Hoca ile çekindiğimiz tatlış fotoğraf. Soldan sağa, Osman Hoca’nın arkadaşı olduğunu bildiğim Mehmet Orhan Hoca, Deniz, Ege, Osman Hoca, İlkcan ve Ben. Ege ve Osman Hoca, konferans afişini tutuyor.

Bundan sonraki iki sunumu takip edememiştim çünkü uykusuzluktan dolayı bilincim kapanmak üzereydi. Halbuki çok merak ettiğim iki konuydu; Zeynep Bozkurt’un “Yer-ötesi Organik Maddenin Gezegenimize Taşınması” konulu sunumu ve ardından İhsan Onur Yiğit’in “Astrolinguistik” konulu konuşması gerçekleşti. Zeynep Hoca’yı sabah konferans başlamadan önce yalnız yakalayınca biraz sohbet etme fırsatım oldu, sunumunu takip edemediğim için ise çok üzüldüm. İhsan Onu Yiğit’in sunumu Dil Bilimi üzerineydi; “Uzaylılar ile karşılaştık diyelim, veya onlara bir mesaj gönderdik; nasıl anlaşılacağız, nasıl anlaşacağız? sorularının yanıtını arıyorlardı. Konferansın ilginç ve farklı sunum konularından biriydi, aynı zamanda insan aklının sınırlarını zorluyordu. Öncelikle uzaylılar var ve bundan eminiz, bizim gibi zekiler ve onlarla anlaşmalısınız! Son probleme yoğunlaşabilmek için öncelikle ilk ikisini kafanızda oturtmanız gerekiyor. 🙂

Molanın ardından Tevfik Uyar‘ın sunumu başlayacaktı. Aylin ve ben tüm gün, hatta daha öncesinde de bu anı çok beklemiştik. (Aylin daha büyük heyecanla bekledi, kabul. Tevfik Hoca gecikince onunla ve Kübra Abla ile tek başına ilgilenme şansı yakaladı hatta; heyecanına ve bekleyişine değdi yani.) O gün Tevfik Hoca’yı ben ilk kez görüyordum, normalde sadece sosyal medyadan ve yaptığı işlerden, yazılarından, kitaplarından, televizyon programlarından ve yayınlarından tanıyorum ama kendisi beni tanımıyordu tabii. Tevfik Hoca’nın kongre merkezine geldiğini duyunca direkt olarak dışarı çıktım, Tevfik Hoca’yı ve arkadaşı Kübra Abla’yı tabii ki Aylin karşılamıştı. Yanlarına hafif yaklaşmayı denedim, sohbeti bölmek istemedim çünkü beni tanımıyorlardı ve o an tanışsak bu konuyu dağıtacaktı. O an ben bunları düşünürken ve bir yandan farkında olmadan gülümseyerek onlara yanaşırken Tevfik Hoca beni görüp “Berfin?” dedi. Sanırım yaşadığım en ilginç ve güzel anlardan biriydi. Gün sonunda hayatımda tanıdığım en sıcak, en sempatik, en sevimli ve en faydalı hocalardan biri oldu. Kübra abla da öyle, kendisi matematiksel fizik çalışıyormuş.

Tevfik Hocanın sunumu çok eğlenceliydi, “Astrobiyolojinin Bilimkurgudaki Yansımaları” başlıklı sunumu yorgun ve bitkin koca bir salonu ve beni canlandırmış, kendini ilgiyle dinletmişti. “Bu sunumu kaçıranlar çok üzülecek.” demiştim ki Tevfik Hoca ardından bu sunumu kendi kişisel blogunda yayınladı. Ya ne kadar harika bir insan değil mi…. :’) Sunuma ve detaylı içeriğe buradan ulaşabilirsiniz.

Görsel: Tevfik Hoca sunumunu yaparken.

Tevfik Hocanın sunumu ardından toplu fotoğraf çekildi, stantlar gezildi, yıldız çocuklarının kendi elleriyle çizip bastırdığı harika kartpostallar ve anahtarlıklar anı olarak alındı, tatlılar yendi ve etkinlik sonlandı… Tüm yorgunluk, uykusuzluk o son anda bir süre unutuldu; herkes birbirine “Yaptık, oldu!” bakışları atıyordu. Katıldığım her etkinlikte en çok dikkat ettiğim ve tanıklık etmekten en çok zevk aldığım anlar; etkinliğin bittiği ve etkinliği düzenleyen insanların hislerini dışa vurduğu anlar oluyor. Çünkü birlikte bir işi en iyi şekilde başarmış olmanın verdiği gurur, atlatmış olmanın verdiği rahatlama ve güzel yorumların, katılımcıların ve konuşmacıların güler yüzünün verdiği mutluluk bir arada; kendini o yorgun bedenlerin dışına vuruyor.

ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı Toplu Fotoğrafı. Katılımcılar, konuşmacılar, görevliler (yani ben hariç herkes) kongre merkezi önünde.

Katılımcıları uğurladıktan sonra kongre merkezini toplamaya başladık, ardından hocalar ve konferansa gelen üniversite toplulukları ile kokteyle gidildi. Burada hocalarla daha fazla vakit geçirip sohbet etme fırsatımız oldu, birlikte yemek yiyip, gülüp eğlendik. Tabii ben tam olarak o an kotamı doldurmuş, kapanma moduna geçmiştim çünkü etrafımda konuşulanları algılamadığım gibi etrafımdaki insanları bile tanıyamamaya başlamıştım. Sanırım hayatımda hiçbir zaman böylesine zorlamadım uykusuzluk ve yorgunluk sınırını, ama bir yandan da her şeyi takip etmek ve anı doyasıya yaşamak istiyordum. Direndim, gece 2’de de Aylin’in kaldığı yurtta, Aylin’in yatağında huzurlu bir uykuya daldım. O hafta içinde ilk kez uykumu alabilmiştim.

Tabii ben ODTÜ’den hemen etkinlik sonrası ayrılmadım, çünkü ayrılamadım. Hem Aylin ve İlkcan‘ın üstün ikna kabiliyeti, hem bir yanımın daha fazla kalmak istemesi, hem yapacak şeylerin ve kampüste görüşülecek, özlem giderilecek başka insanların olması kalmamı sağladı. Tabii, kaldıkça ayrılmak da zorlaşacaktı. Zor oldu zaten.

İki günü ODTÜ kampüsünde geçirip arkadaşlarımla görüştüm, AAT odasında AAT’liler ile çok eğlenceli saatler geçirdim, konferans fotoğraflarına bakıp içimizin eridiği anlar oldu, gecenin bir vakti Fizik bölümü binasına giderken kampüsteki köpekler tarafından etrafımızın sarılıp, korkudan konuşmayı unuttuğumuz dakikalar oldu, sponsor olan tatlı firmasının (O firma Eker’di. O kadar sponsor oldular isimleri geçsin bir zahmet.) gönderdiği ve fazla kalan sütlü tatlılar hunharca yendi, (Ayrıca Dimes de meyve suyu yollamıştı bayağı. Tüm vişnelileri ben ayıkladım.) tiyatro gösterisine gidildi, HAA BİR DE; sabahın köründe uyanıp Fizik bölümünde Calculus dersine de girildi… Vallahi hiçbir şey anlamadım.

3 günüm dolu dolu geçmişti. Birimizin morali bozuk olunca saatin kaç olduğunu önemsemeden yurttan “bir sorumuz var ve sabah sınavımız var, yan yurttaki arkadaşa soracağız” diyerek çıkıp moralini düzeltmek için didindiğimiz zaman da oldu. Ayrılınca, ardımda çok sevdiğim şeyleri, çok sevdiğim insanları ve çok güzel anları bıraktığımı iliklerime kadar hissettim. En kısa zamanda özlem giderebilmek dileği ile…

YGA’da da dedikleri gibi; “Her başarı hikayesi, bir birlikte başarma hikayesidir.”

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kapak fotoğrafı dahil tüm fotoğraflar Uğur Levent Akaoğlu ve Seda Baştürk tarafından çekildi.

Yayınlayan

Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım." Berfin Dağ tarafından yazılmış tüm yazıları görüntüle

One thought on “Güzel Bir İlk; ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı Nasıl Geçti?”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir