İlk Kamp Macerası – Beach Party’yi Astronomi Gecesine Çevirmek #İzmirRail

Selamlar!

Geçtiğimiz ay arkadaşım Aylin ile birlikte bir kamp etkinliğine katıldık. Başta tamamen kamp deneyimi edinmek adına katılma kararı almış olsak da, içine girdiğimiz ortamda yaşadıklarımız, yaşattıklarımız ve yarattıklarımız ilk andan itibaren içine girdiğimiz ortamı değiştirmiş, daha bize göre ve daha eğlenceli hale getirmişti. Ben de etkinlik boyunca her şeyi not alarak bir yazı hazırlamaya karar verdim. Bu yazıda hem ilk kamp maceramızı, açlıkla ve temizlik sorunlarıyla mücadelemizi, günü kurtaran deneyimlerimizi ve günü mahveden deneyimlerimizi, gözlemlerimi, bunlardan ve kamp öncesi araştırmalarımdan yola çıkarak yeni kampçılara tavsiyelerimi toplayacağım.

Kafamda o kadar çok şey dönüyor ki, hemen yazmaya başlamak istiyorum yoksa unutacağım.

Kamp boyunca yazmayı düşündüğüm şeyleri yazana kadar etrafımdakilere “lütfen çok konuşmayın, kafamda dönen şeyler dağılacak” diyordum. Yazamadığım anlarda Aylin’e WhatsApp üzerinden ses kaydı atarak buraya yazmayı düşündüğüm şeyleri anlatıyordum. Kısacası, umarım bir şeyleri atlamam ve derli, toplu ve faydalı bir yazı olur.

Aylin ve ben uzun zamandır, Interrail Türkiye ve alt oluşumları olan CampRail gibi sayfaları takip ediyor ve her paylaşımlarının altına birbirimizi etiketliyorduk. Daha fazla gezmeyi, doğa ile daha fazla baş başa kalmayı çok istediğimiz kesindi fakat bu adımı atacak ne paramız, ne ekipmanımız, ne de iznimiz yoktu. Sadece hayalini kurar, planlar, her detayına kadar düşünür ama asla başlamazdık. Yurt dışına çıkmak büyük bir şey bizim için, Work and Travel, Erasmus, Interrail derken Aylin ile aynı anda ve birlikte yapabileceğimiz tek yurt dışı ziyaretinin Interrail olduğunu anlayıp her detayına kadar araştırıp okumaya başladık. Aynı zamanda Türkiye’de sık sık farklı yerlerde doğa kampları düzenleyen CampRail‘i de takip ediyorduk ve bize ileride gezgin hayatımızda yardımcı olacak çadır, çanta, mat, tulum gibi materyaller araştırıyorduk.

Bir gün CampRail’in İzmir’de bir kamp düzenlediğini gördük, tarih olarak tam da tatilin bitişine denk geliyordu. (14-17 Eylül arasındaydı ve okulumuz 18 Eylül’de açılacaktı.) Koca bir tatili evde geçirdiğimiz için bunu bir fırsat olarak gördük ve detaylıca araştırmaya başladık. Kamp, Dikili’nin Bademli köyünde olacaktı. Deniz kenarındaydı fakat biz yine de doğa kampı olduğu için gitmeye karar verdik. Öncelikle yaz tatilinde iki bayram olması harika bir fırsat oldu, ilk bayram harçlığımızdan kalan ile kampa katılım ücretini yatırdık. Daha sonra aylık burs-kredimiz ve ikinci bayram harçlıklarımızla kamp çantası aldık.

En ucuz ve kaliteli ürünü bulacağız diye günlerce internette binlerce site dolaştık ve en sonunda GittiGidiyor’dan orijinal olmayan, ama yine de kaliteli ve sağlam olan 70Lt hacimli bir çanta aldık. Gerçekten de sağlam ve sırt ve bel desteği çok iyi, içine çok fazla eşya aldığı gibi dışında da çok fazla şerit ve kanca var. (Elimize ilk ulaştığında “Bu kadar şeridi nereye bağlayacağız?” diye çantanın karşısına oturup onu saatlerce izledik. Gerçekten zeka testi gibiydi, neyse ki ben Aylin’den önce çözüp videolu anlatım yapıp ona gönderdim. “Şu arkadan gelen şeridi alıyooon sonra bu kancaya takıyon. Üsttekini de buraya bağlıyon. Şu da şuraya girdi miii, tamam. Oldu.”

Aslında bu kadar büyük ve karmaşık bir çanta almayı düşünmüyorduk fakat daha küçük çantalar daha pahalı olduğu için bunu almaya ve küçülterek kullanmaya karar verdik. Alt kısmını kullanmayıp içe katlayınca 50Lt kapasiteli bir çanta haline geliyor. Çantadan çok karmaşık olması dışında çok memnunum. Çantaya 130 lira verdik. Belki işinize yarar diye yana fotoğrafını koyuyorum ve satın aldığım linki buraya bırakıyorum.

Arpenaz 2

Çantadan sonra çadırı almak için bayağı bir süre beklememiz gerekti, çünkü ne alacağımızı bilmiyorduk ve tekrar para biriktirmemiz gerekiyordu. Önce tek çadır alıp iki kişi kalmayı düşündük ama ikimizi ve eşyalarımızı alacak büyüklükte uygun fiyatlı sağlam çadır bulamayınca, Quetchua‘nın meşhur Arpenaz 2‘sini alarak Arpenaz camiasına katılmış olduk. Arpenaz2, 2 kişilik bir çadır ve 2 kişilik çadırlar arasında hem kalite hem fiyat açısından açık ara önde olan tek çadır bence. Ben ve Aylin ayrı ayrı iki tane Arpenaz aldık. Gelince hemen salona kurdum, tahmin ettiğimden ve internette gördüğümden çok daha büyüktü. Kısacası çadırım içime çok sindi, keşke yurtta kalmak yerine kampüste çadırda kalsam… Arpenaz 2’ye buradaki linkten bakabilirsiniz. Çadıra 90 lira verdik.

(Çadırı İzmir’den sonra 3-4 kere daha kullandık ve çok kullanışlı bir çadır.) 

Matları ise Migros’tan 12 liraya aldık. Çok inceler fakat bir-iki kere iş görürler. Siz yine de bir-iki kere iş görecek bir şeye 12 lira vermek yerine Decathlon’dan 20-30 liralık kullanışlı matlardan alın bence. 🙂

Kamptan önce ben İstanbul’da, Aylin ise Hatay’daydı. 13 Eylül sabahı İzmir’e vardık ve öncesinde iyice inceleyerek ezberlediğimiz İZBAN sayesinde Halkapınar’da buluşup Alsancak’a geçtik. İkimiz açlıktan ölüyorduk, sırtımızda yükümüz vardı ve en yakın yerde oturup bir şeyler yemeyi düşünüyorduk ki Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yürürken birden yanımızdan tanıdık birinin geçtiğini gördük; Mert. Future Science Team ekibinin ilk üyelerinden biri, daha önce de birçok etkinlikte bir araya geldik. Onu görünce çok şaşırdık çünkü önceki gün attığımız mesajları görmediği için ders çalışıyor diye rahatsız etmeyelim demiştik. Ama o an hem tanıdık birine hem de kas gücüne çok ihtiyacımız vardı. Mert’i aradığımız an arkadaşlarını bırakıp yanımıza koştu ve tüm günü birlikte geçirdik, sonradan aramıza astronom adayı Can Abimiz de katıldı. Akşam Kordon’da oturup sonra kamp alanına gitmek üzere astronomik gençlerden ayrıldık.

Gece 12’de Dikili-Bademli’ye vardık ve kamp alanına geçtik. Bir gece erken gelmemize rağmen 10-15 çadır kurulmuştu. Aylin ile birlikte en heybetli zeytin ağacının altına geçip zemini çadırlar için temizlerken orada görevli olan Ali (kendisiyle sonraki gün tanıştık) yanımıza geldi ve yardım edip gitti. Çok yorgunduk ve hava aşırı güzeldi, o serin ve yumuşak havada bir güzel uyuduk…

Aylin ile bir çadırda uyuyup diğer çadıra eşyaları koymuştuk. Kötü bir fikirmiş, Aylin benden önce uyuduğu için iyice kurulmuştu ve ben sonradan köşeye sıkışmıştım. Üstelik o yastık, yorgan ve uyku tulumu toplayıp gelmişti. Ben ise salak gibi gelmiştim. Sanırım Aylin’le aramızdaki en belirgin fark bu; o kendine değer veriyor ve iyi bakıyor. Ben ise başka detaylarla ilgilenip kendimle ilgili şeyleri akıl edemiyorum. İlk gece çıkardığım ders buydu; daha konforlu bir gezi için kendimle daha fazla ilgilenmem gerekiyor. Bu, sağlık konusu için de geçerli. Örneğin ilaçlarımı götürmeyi de unutmuştum ve çok az kalın kıyafet götürmüştüm. Yanımda LAPTOP bile vardı ama ilaçlarım yoktu. Blogger ruhu…

Sabah uyandık ve kahvaltı yapmak için Club tarafına geçtik, alanda çok az insan vardı, dün gece uyuduğumuz andan sonra yeni kampçı gelmemişti. Üstüne bir de büfeye gidince kahvaltı servisinin ikinci sabahtan itibaren Pazartesi gününe kadar yapılacağını öğrendik. İlk sabahımız bir tostla etrafı izleyerek “nereye geldik ya biz?” demekle geçti. Daha sonra etkinlik bilekliklerimizi takmak için görevli biri geldi ve orada ilk insan evladı ile tanışmış olduk. Tüm günü etrafı izleyerek ve sahilde frizbi oynayarak geçirdik, arada frizbi sayesinde konuştuğumuz insanlar oldu fakat çok uzun sürmedi.

Akşam herkes beyin eriten bir müzikle çılgınlar gibi dans ederken ben ve Aylin kaçacak yer aradık. Yanımızda getirdiğimiz gök atlasını ve lazeri alıp keşfe çıkmaya karar verdik ve alandan uzaklaşmaya başladıkça azalan ışık kirliliği ile gökyüzü resmen kollarını açıp bizi içine çekti. Etkinlik alanından uzak bir yerde, sahilde dalgaların sesiyle takımyıldızı bulmaca oynadık. Gökyüzü gerçekten muhteşem görünüyordu… Biz oradayken önceki gece alana girdiğimizde bizi karşılayan Ali yanımıza geldi ve neden eğlenceye katılmadığımızı sordu, deli olduğumuzu düşünmesin diye önce “başımız ağrıdı biraz, sonra geçeceğiz” dedim ama sonra bize “Amaaan ne geçeceksiniz, deli gibi dans ediyorlar. İki dakika duramaz insan orada, değişik değişik tipler hem…” demeye başlayınca Aylin’le gülmeye başladık, nihayet alanda bizim gibi biri ile karşılaşmıştık. 🙂 Bir süre bizimle oturdu ve bize astronomiye olan ilgimiz ile ilgili sorular sordu. Sonra gitmesi gerektiğini söyleyerek gitti ve biz de Aylin’le herkesin dans ettiği alana, dart oynamaya gittik. Arkadaş edinmek için harika bir yoldu, çünkü yine arkadaş edinmek isteyenler yanınıza gelip oynamak istiyordu. Birkaç kişiyle tanıştık fakat tam olarak kafa dengi birileri bulamamıştık. Bunu çok istemiş olmalıyız ki sonradan çok ilginç bir şey oldu…

Yine bize katılmak için yanımıza gelen biriyle tanıştık, adı Oğuz’du. Bir süre oynadıktan sonra yanımızdan bir çift (Kenan ve Sema ^^) geçti ve onlar da oynamak istedi. 5 kişi olmuştuk. Oyun uzun sürmedi ve hepimiz dart tahtasının önünde oturup sohbet etmeye başladık. Sonra Kenan ve Sema’nın iki arkadaşı da(Ercan ve Yalım) yanımıza geldi. Biz Oğuz ile konuşurken diğerleri kendi aralarında konuşuyordu. Oğuz’a astronomiden söz ederken birden Kenan araya girip “Astronomi mi konuşuyorsunuz?” dedi. “Evet” dedim ama ne diyeceğini aşırı merak ediyorum, “Biz Sema ile astronomi okuyoruz” dedi. EVET! ASTRONOMİ OKUYAN İKİ KİŞİYE DENK GELMİŞTİK. ALANDA İKİ ASTRONOM ADAYI VARDI VE İLK GECEDEN BİRBİRİMİZİ BULMUŞTUK!

Sonraki şok dalgasını atlıyorum. Ege Üniversitesi’nde okuyorlardı ve biz de orada okuyan, tanıdığımız insanlardan söz ederek bir sürü ortak arkadaş bulmuştuk. Harika bir duyguydu. Ercan ve Yalım da Veterinerlik okuyordu. Biraz sohbet ettikten sonra ışık kirliliğinin çok az olduğu bir yer bildiğimizi ve lazerimizin olduğunu söyleyerek astronom olmayanların da ilgisini çekip gökyüzü gözlemi için alandan uzaklaştık. (Nasıl mutluyduk anlatamam.)

Saat 23’den 1’e kadar gökyüzünün apaçık olduğu yerde yıldızlar hakkında konuştuk. Ercan da bize türkü söyledi. O gece tam olarak 6 meteor saydık. Saat 1:48’de Ay, hilal olarak doğdu. Son derece sürprizli ve güzel bir gecenin ardından saat 2’de Aylin’le çadırlara geçtik. Üşümüştük.

Yastıksız uyumak tam anlamıyla BERBAT bir olay. Zaten düz ve sert bir zeminde uzanmıştım (mat inceydi) ve başımı koyacak yumuşak bir şey için her şeyimi verirdim. Ben bir çözüm ararken Aylin çoktan uyumuş, 22. rüyasını görüyordu. En sonunda hırkamı sarıp, başımın altına koyup uyudum. Bir daha böyle bir hatayı asla yapmayacağım. Siz de yapmayın.

İlk gece hakkında telefonumun notlar bölümünde şöyle bir şey yazıyor: Bisküvi yerken Aylin’e son kalanı uzattım, başta almadı ve uzun ısrarlarımdan sonra aldı. “Son bisküviyi yiyen çöpü atar” dediğimde ise ağzından çıkarıp pakete koydu. Dünyalılardan tiskiniyorum.

İkinci günün sabahında hep beraber kahvaltı yaptıktan sonra frizbi oynadık. Herkes birbirinden kötü oynuyordu. Öğlene doğru dans workshopları başladı ve Hint dansını duyunca kendimizi piste attık. İyi ki de atmışız, harika bir danstı ve çok zevkliydi. Herkes tüm figürleri öğrendikten sonra yarışma başlattılar ve herkes dans ederken dans hocası en iyi dans edenler sona kalacak şekilde yaklaşık 20 kişiyi bir bir elemeye başladı. Ben son 4’e kalmıştım ve kendime güveniyordum ama elendim, fakat üzülmedim çünkü ödül iki şişe biraydı ve bana hitap etmiyordu.

Danstan sonra su savaşı turnuvasına katıldık. Takımımızın adı Orion(Avcı)’du ve benimle birlikte Oğuz, Yalım ve Ercan savaşacaktı. Rakibimiz belli olunca tanışmaya gittik ve aralarında bir Mardinli olduğunu öğrendim. Buna normalde sevinmem gerekiyordu fakat oyun başlayınca rakip takımın sürekli bana oynadığını ve hemşerimin “Mardinli’ye saldırın” dediğini duydum. Biz Mardinliler neden bu kadar sevimsiziz… Neyse ki beni deviremediler, asıl bir bir kendileri oyundan çıkarıldılar ve turnuvanın en büyük puan farkını yarattık. Biz 920 puan almıştık, karşı takım ise 10. SADECE 10 PUAN. AHAHAHAH. Umarım o Mardinli burayı okur.

Orion Takımı rakibine acımıyor!
Mutluluğumuz Kenan’ın yüzünden okunuyor değil mi?

Akşama doğru hep birlikte market aramak için köye doğru yürüdük. Bademli köyü şirin yeşil bir köydü. Her yerde koruk şurubu standlarının olduğunu görünce “Neymiş bu” diye içelim dedik. Efsane bir şeydi… Bulabildiğiniz ilk yerde soğuk bir bardak koruk şurubu içmenizi öneririm. Gerçekten müthişti. Alışverişten sonra kamp alanına dönüp çadırların önüne bir şeyler yemek için oturduk, sonrasında frizbi oynadık, daha doğrusu gülmekten oynayamadık. Çadır komşularımız motorcu metalci tiplerdi ve hem oynayıp hem onların açtığı son ses müzikle headbang yapıyorduk. Yalım ve Ercan’ın frizbiyi atıp tutma tarzlarına gülmekten daha fazla oynayamayacağım için ben çekildim. Daha sonra herkes oynamayı bıraktı ve yere serilip sadece güldük. 😀

Çadırlar arasında gezinirken yerde değişik, yeşil bir böcek gördük ve Yalım hariç herkes başına toplandı. Biz “Acaba türü ne?” diye konuşurken Yalım uzaktan “Açılın ben veteriner hekimim” diyerek geldi ve biz de ona güvenerek açıldık. İyice yaklaşıp baktıktan sonra ayağını kaldırdı, böceğe birden bastı ve gitti. Ya da basmış gibi yaptı ama o an gülmekten ne olduğunu yine anlayamadım.

İkinci günün sonunda yine değişik insanların değişik danslarına göz atmak için club tarafına geçtik, bir süre orada oturduk ve ben o arada Astrobiyoloji Konferansı konuşmacı tanıtımlarıyla ilgilendim, daha sonra uyuyakalmışım. Uyandığımda Aylin beni çadıra taşımamıştı, o soğukta öylece uyumuştum.

Üçüncü günümüz yine dans eğitimleri, köy yürüyüşü ve oyunlarla bitmişti ki akşam yine dans müziğinden sıkılıp çadır bölgesinde takılıyorduk. Aylin’le yürüryorduk ki birden bir çadırın önünde oturan 4 kişinin ağzından “Antakya” kelimesi çıktı. Aylin’in bu kelimeye duyarlı sensörleri olduğu için “Antakya” kelimesini duyunca birden sıçrıyor ve duyduğu yere doğru koşmaya başlıyor. Bu sayede o 4 kişiyle tanıştık, hepsi Antakyalıydı ve ben değildim. Köşeme çekilip Antakya muhabbeti dinledim. Dans alanından kaçan ve çadır alanına geçen birkaç kişi daha yanımıza oturup sohbetimize dahil oldu derken birden neredeyse herkes yanımıza gelmişti ve tanışıp kaynaşmıştı. Klarnet çalan bir arkadaş klarnetini kapıp gelince türküler art arda geldi. Harika bir ortam oluşmuştu… Çadıra dönerken arkamızdaki çadırdan iki kişi “Batak biliyor musunuz?” dedi. Ben Aylin’e baktım, o da “Hayır” dedi. Ben batağın ne olduğunu bile bilmediğim için bunu gayet açık belli eden bir surat ifadesiyle isimlerini sonradan öğrendiğim Abdullah ve Serhat’a baktım. “Hadi ya… Tüh” dedi. Çok önemli bir şey sandım, “Öğretir misiniz?” dedim. Kart oyunuymuş, onu anlayamayınca kozmaça denen başka bir oyunu oynadık. Çok eğlenceliydi, sohbet de öyle.

Antakya’dan yürüyen sohbet ekibi kalabalıklaşmadan önce.

Ertesi sabah kampa veda etmek için hazırlandık. Abdullah çadırları toplamamıza yardım etti. (Teşekkürler ^^) Köye gidip koruk şurubu almak istemiştik ki köy yolunda otostop çekmeye karar verdik çünkü hava çok sıcaktı. Bir araç durdu ve çok tatlı 2 teyze ve 2 amcanın olduğu araca bindik. Onlar da bölgeyi keşfe gelmişti ve dönüyorlardı. Onlara koruk şurubunu deneyip denemediklerini sorduk, denememişlerdi. “E o zaman bir koruk şurubu içer miyiz?” dedim. Kabul ettiler. Koruk şurubu içmek için oturmuşken tanıştık, “Ben Berfin” dedim, Ufuk Amca tişörtümdeki Mr. Spock’ı görünce “Ben Klingonlu Ufuk”, diğer amca da “Ben de Vulcanlı Akif” dedi. Gözlerimden kalpler fışkırtarak Star Trek konuşmaya daldık ve sonra kalktık. Kamp alanındaki herkesle (Özellikle ilk geldiğimizde tanıştığımız Ali ile) vedalaşarak alandan ayrıldık.

Son gün.

Bademli’den Dikili’ye bir araçla, Dikili’den Bergama’ya başka bir araçla, Bergama’dan İzmir’e başka bir araçla geçtik. Sohbet muhabbet dolu bir yolculuk oldu. İzmir’de yine Mert, Can ve Can Abi ile akşama kadar takıldık, Kordon’da oturduk, Gündoğdu Meydanı’nda frizbi oynadık, Kordon’da birkaç abi tişörtüme bakıp bana Vulcan selamı verdi ve biiir sürü sevgi doldum. Sonra Can Abi bizi otogara kadar götürüp uğurladı. (Ona da çok teşekkürler. ^^)

İzmir maceram ilk gün beklediğimden çok daha güzel geçmiş, harika vakit geçirmiş ve harika insanlarla tanışmıştım. Yorulduğuma ve geldiğime değmişti, Aylin’le kendimize verdiğimiz sözü de tutmuş olduk. 3. akşam oluşan ortamda tanıştığımız insanlarla hala İzmirRail Whatsapp grubunda konuşur, sohbet ederiz. En azından dost edinmeden dönmedik, bir macerayı güzel kılan da bu. 🙂

  • Öneri 1- Kesinlikle koruk şurubunu ve karadut şurubunu denemelisiniz.
  • Öneri 2- Bir kampa yastıksız gitmeyin. En azından onun yerini dolduracak bir şey olsun yanınızda.
  • Öneri 3- Kamp yapacağınız yerde zeminin şartlarından emin değilseniz her şartta rahat uyumanızı sağlayacak bir mat, veya direkt şişme yatak alın.
  • Öneri 4- Gideceğiniz yerde hiç market yokmuş gibi hazırlıklı gidin. “Buluruz bir yerden yeaa” demeyin. Yemek yapacaksanız ekipman, yapmayacaksanız konserve ve ekmek depolayın.
  • Öneri 5- Arkadaş edinmek için birilerinin size yanaşmasını beklemeyin. Bu tarz yerlerde herkes birbirine yabancı olur ki zaten kaynaşmaya gider. Direkt konuşamıyorsanız bir şeyleri bahane edin, dart-frizbi-masa tenisi-kağıt oyunları oynayan birilerine usulca yanaşın. Arkadaş edindikten sonra modunuz birden düzeliyor ve harika zaman geçirmeye başlıyorsunuz.
  • Öneri 6- Yeni tanıştığınız insanlara hayat hikayenizi veya dertlerinizi anlatmayın, merak ederse o sorar.
  • Öneri 7- SU SAVAŞI YAPIYORSANIZ RAKİBİNİZİN GÖZÜNE SIKMAYIN. LÜTFEN.

Başka şehirlerde, başka kamplarda, başka yolculuklarda görüşmek üzere… Sevgiler! Teşekkürler CampRail ailesi!

Yayınlayan

Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım." Berfin Dağ tarafından yazılmış tüm yazıları görüntüle

One thought on “İlk Kamp Macerası – Beach Party’yi Astronomi Gecesine Çevirmek #İzmirRail”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir