Şu an bu şarkıyı dinliyorum.

Selamlar, güzel günler.

Bu sefer size bir kitaptan söz etmeyeceğim. Çok etkileyici bir filmden, bir bilimsel gelişmeden, bir çizimimden veya tablodan, planlı hiçbir şeyden söz etmeyeceğim. Bu sefer gevezelik etmeye geldim.

Sol elimin bir parmağında -yazı yazarken bayağı işime yarayan parmaklarımdan biri- bir yara var. Uzun süre geçmeyecek biliyorum, daha önce iki defa yaşadım. Gelecek, bir süre benle yaşayacak ve sonra gidecek. Bir daha ne zaman geleceğini hiç bilmeyeceğim ama gelme ihtimali gelmeme ihtimalinden daha yüksek olacak, çünkü bu üçüncü ziyareti. Umarım hemen geçer, çünkü yazı yazarken istemsizce o parmağımı da kullanıyorum ve çok canımı yakıyor, tekrar kanamaya başlıyor. Ne olduğunu bilmiyorum gerçekten, hayatım boyunca bir çok misafirim oldu ama en değişiği bu. Çünkü bir tek bu gidip, sonra geri geliyor. Çok özletmiyor.

Sadece yazı yazarken parmağımın acıdığını söyleyecektim, konu nerelere geldi. Her neyse, zaten gevezelik etmeye gelmiştim.

Bazen buranın bir kişisel blog olduğunu unutuyorum, konu kısıtlaması ve sorumluluk hissediyorum. “Bir avuç okuyucun var zaten, onların değerini bil, güzel içerikler gir ve okurken keyif almalarını sağla veya bir şeyler kat.” diyorum kendime. İçimden geçenleri öylece saklıyorum. Ama bir yandan da aklımdan çok şey geçiyor, mesela gece sürekli havlayan köpekler. Geceleri uyumuyorum ve sonsuz sessizliği onlar bozuyor sadece, bu yüzden durmadan onları düşünüyorum. Acaba bir dertleri mi var ki? Keşke konuşabilselerdi. İnsanlarla konuşmaktan çok onlarla konuşmak isterdim.

Afyon’a okumak için geldiğimde, bir gün okul çıkışı amaçsız ve sebepsizce yürürken bir köpek takılmıştı arkama, beraber yürüyorduk. Ben nereye gitsem oraya geliyordu. Sonra ben yine kötü hissettim kendimi, benim yüzümden sevmeyeceği yerlere gelsin istemedim. Onun seveceği bir yer düşündüm. Hava soğuktu ve bir parkın çimlerinin güneş alan kısmına oturdum, o da oturdu. Biraz ısındık. Ben başını okşarken ona karanlık korkumdan söz ettim. İlk başta önemsiyor gibiydi, sonra sanırım uyudu. Rahatsız olmasın diye bir süre hareket etmedim ama beni dinlemediği için çok kırılmıştım, kalktım ve yurda yürüdüm. Umarım pişman olur.

Buradaki yaşlı teyzeler ve amcalar biz öğrencileri pek sevimli bulmuyor. Ahlaksız olduklarını düşünüyorlar. Minibüslerde, marketlerde onlarla bir arada bulununca çok geriliyorum. Benden öğrenci olduğum için nefret ettiklerini düşünüyorum, bakışlarından rahatsız oluyorum. Dün minibüste bir teyzeye yer vermiştim ve bir sürü teşekkür etmişti. Yol boyunca iki kere göz göze geldik ve bana gülümsedi, ben de gülümsedim. Biraz mutlu oldum.

Tolga Abi kendi hayatını yazma demişti. Sıkıcı çünkü, haklıymış ama burada İçimden Gelenler diye bir kategori var. Şimdi İçimden bunlar geldi. Umarım bu yazıyı kimse okumaz ama o köşedeki yerini alsın.

Hayat gülümseyince çok daha kolaymış.

Öyle.

Huzurlu sabahlar, yıldızlı geceler.

15.05.2017

23:58

Posted by Berfin Dağ

"Evren kadar atomdan oluşan ve evrende bir atom kadar olanım."

2 Yorum

  1. Aksine bu yazıyı sevdim. Sanirim yaşlilarla ilgili dusuncemi yaziya dokmussun. Selamlarr

    Cevapla

    1. Teşekkür ederim, selamlar.

      Cevapla

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir